Yakın arkadaşları ona Dimitro,
Mesafeli olanlar Bay Decipris derlerdi.
Ne zaman kendisinden söz etse,
“İşte ben! Demetrius Decipris.” derdi.
İngilizce konuşmaktan hoşlanır,
İngilizce kitapları okumaktan pek keyif alırdı.
İngilizcenin yanında Fransızca ve İtalyanca’yı da iyi bilirdi.
İngilizlere yakın olmak için Buca’ya taşındı.
İngilizler başta olmak üzere her milleti kayıtsızlığa inen bir derece ile sevdi.
Hristiyan unsurladan olup kendini frenk gibi gösterenleri küçümserdi.
Onlara “Ah şu Frenkler!” derdi.
Frenk sözüyle çevresine Avrupalılık taslayanları kastederdi.
Gösteriş budalaları!
“Bakın şu Fransıza,” derdi küçümseyerek
O ne kadar Fransızsa ben de o kadar Çinliyim!”
Sonra onların Rum ya da Ermeni olan asıl adlarını söylerdi.
“Ne kadar taasupları vardır onların bilmezsiniz azizim.
Mesela evlerinden çıkarken bir sabah bana,
yani bir Ortodoks Rum’a, rastlamış olurlarsa
günlerinin uğursuzlukla geçeceğine inanırlar.”
Fakir bir aileden küçük yaşında yetim kalmıştı.
Eksik bir öğrenimden sonra bir koruyucunun tavsiyesiyle
Alsancak’taki bankaya hizmetli yadımcısı olarak girdi.
Yıllar onun üzerinden boşa geçmedi.
kültür sermayesi epey genişti.
Her fırsatta “Ben Türkleri çok severim” derdi.
Çalışkandı.
Banka işlerinin yanında bir de mağaza işletti.
Çocuklarının sayısı beşti.
Sonra göçtü gitti Decipris, bu dünyadan.
Sonra çocukları da göçtü başka yerlere.
Sonunda torunları verdiler bir emlakçıya
Demetrius Decipris’in evi satılsın diye.
Ümit Yıldırım