Aydın çocukluğumun kenti, gidip de geri dönebildiğim tek şehir. Uzaklardan yazlarına misafir olduğum yıllarda, sevdiklerimi bağrında barındırmıştır. Gene öyle. Eski kahramanlarım bir bir azalsa da İzmir’den hafta sonları annemleri ziyarete gidiyoruz. Yine öyle bir Pazar. Sonbahar son güneşlerini dünyaya seriyor. Kış çiçekleri canlanıyor birer birer. Tekrar yeşeriyor kırlar. Kurak ve sıcak yazdan ılık bir ekime varıyoruz. Ege’de bahar erkencidir. Sonbahar ise hep gecikir. Bu ilkbaharı aratmayan günde betondan doğan sıkıntıyı atmak, içimizin paslarını sökmek için hep birlikte gidebileceğimiz bir yer düşünüyoruz. Bu elbette ki “Nar” oluyor. Hem güneşin hem yeşilin hem temiz havanın tadını çıkartmak için.
Hazırlığımızı yapıp piknik için yola çıkıyoruz. Yol ne çok uzun ne de kötü. Şehir merkezine çok yakın ama şehirden uzaklaşma duygusunu karşılayacak kadar güzel bir yolculuk sunuyor henüz yeşil olan dağlar. Kalfa Köy’e varınca, demir köprüyü geçip Nar Aile Bahçesi’ne varıyoruz. Burada köylüler bahçelerini piknik yapılacak, çay içilecek şekilde düzenlemişler. Bahçe adını aldığı nar ağaçları ile dolu. Tam da mevsimi olduğu için bir kısmını toplayıp satışa sunmuşlar. Ceviz ve buralarda kavak da denen çınar ağaçları bahçenin diğer sakinleri. Baharda daha canlı olan dere, bahçenin kenarından daha sükûnetle akıyor. Erken olduğu için bahçe kalabalık değil. Birazdan masalar tek tek dolacak. Çoluk çocuk aileler neşeli bir sohbete başlayacaklar. Nitekim bahçenin kalabalıklaşması çok uzun sürmüyor. Mangallar geliyor, biber patlıcanlar közleniyor. Etler tabakları dolduruyor. Açık havanın verdiği iştahla yemek yemek daha bir eğlenceli hale geliyor. Yemekten sonra istenirse semaverde odun ateşinde pişen çay da cabası tiryakiler için.
Biz de bir tatlı telaş ile mangalımızı yapıyoruz. En güzeli de etimizin yanında günü mayalayacak içkimizi de söyleyebilmek. Nar’da ister etinizi kendiniz getiriyor, ister burada yapılan köfte, gözleme gibi yiyecekleri söyleyebiliyorsunuz. Mangal ve içecekler Nar’dan. İzmir’de haldır haldır geçen bir haftadan sonra zamanın yavaşladığını görmek ve doğada olmanın verdiği iç huzurunu yakalamak güzel. Annem ve babam için de değişiklik oldu. Güneş gün boyu ılık bir rehavet vererek dallardan süzüldü. Yüzlerimiz ışıdı. Köy oldukça sessiz, diğer masalardan gelen sesler de bu sessizlikte kayboluyor ve masada tüm aile baş başa kalıveriyor.
Babam kısa bir süre önce üst üste hastalıklar geçirdi. Annem de evden pek çıkamıyor. Bugün nereyi dediysek istemedi babam ama “Nar’a gidelim” değince hiç itiraz etmedi. Bir nedeni oldubitti mangal yapmayı sevmesiyse, bir nedeni de burada iki tek atmasına izin olacağını bilmesi. İşte hepimiz temiz havada güzel bir pazar geçirmekten mutlu geri dönebiliriz. Aydın’da Balkon Yalnızları’nın o aşina mekânında birer kahve ile günü bitirip tekrar İzmir’e yola çıkabiliriz. Öyle de yapıyoruz.
Balkon, sardunyalar, babamın bahçedeki kedileri yolumuzu gözlemiş, hava daha erken kararıyor. Bahçe kapısında dikili mavi yasemin güneş gördükçe çiçeklendiğinden kasım sonuna kadar o mavi, yapışkan çiçekleri ile bizi karşılıyor. İster istemez yine üzerimize bırakıyor çiçeklerini. Gök laciverte dönüyor, güneş ufukta renk cümbüşü içinde veda ederken. Kahveler bitince toplanıp tekrar yıllardır bizi birbirimize bağlayan Aydın- İzmir otobanına varıyor, Ay’ın gözetimi altında dönüş yolculuğumuzu yapıyoruz. Bir sonraki ziyarete kadar bize iş, annem ve babama beklemek düşüyor. İzmir’ de de mavi yasemin, yeşil balkon ve bahçemizdeki kediler bizi görünce gülümsüyor. Bu yazıyı yazıp gecenin içine bırakıyorum ben de. Tekrar Aydın’a giderek babama “Nar’a gidelim” deyip gözlerinin parladığını görmek için can atıyorum.
Aslıhan Tüylüoğlu