Binada bulunan her iki salon da il ve ilçe belediyelerle, derneklerle, el sanatları ve yöresel yemeklerle dolup taşıyordu. Rengarenk görüntüler insanın adeta aklını çeliyordu.
Orada bulunan görevli insanların sıcaklığı ve cana yakınlığı ‘’Ben Güneyliyim, Ben Akdenizliyim, Ben Hataylıyım’’ diye avaz avaz bağırıyor gibiydi.
Anlayacağınız Hoşgörü kenti Hatay, Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’a taşınmıştı. Yani 07-10 Nisan 2011 tarihleri arasında İstanbul’ da ‘’Hatay Günleri’’ düzenleniyordu.
Malumunuz ‘’Hatay Günleri’nde Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplulukları birlikte yaşadığı ve geçmişi milattan öncelere dayanan medeniyet ve hoşgörü şehri Hatay, her yönüyle İstanbul’ daydı.
Pazar günüydü. Heyecanlı ve birazda gururlu bir halde, Giresunlu eşimi, kızımı ve oğlumu alıp Eyüp’te bulunan Feshane’ ye geldik. Feshane’ nin daha bahçesine yetişmeden uzunca bir insan kuyruğu gözümüze çarptı. Aman Allah’ım tıklım tıklım mahşeri bir görüntü vardı sanki. 4-5 metrekarelik çadır sisteminde kurulan bölümlerde Hatay’ın yöresel yemekleri kendini gösteriyor, o birbirinden nefis kokular burnumuza kadar geliyordu. İçli Köftesinden tutunda, Döğme’sine, Humus’una, Sarma içi’ne ve en çok ondan bahsedilen meşhur Künefe’sine kadar her türlü yemekler vardı.
Ayrıca köz üstünde Hatay kebapları ‘’Gel beni ye’’ dercesine nefis görünüyordu.
Eşim ve iki çocuğumu hemen girişte bulunan meşhur Kırıkhan Ciğercisine götürdüm. Sıcak sıcak birer porsiyon yedikten sonra, kulağımıza çok hoş gelen davul zurnanın olduğu az ilerde bulunan büyük salona doğru yürüdük. Daha doğru yürümeye çalıştık. Çünkü o kadar çok kalabalık ki, adeta iğne atsan yere düşmezdi. İnsanları yara yara zor bela salona girdik.
Güvenlik kabininden girdikten sonra hemen girişte sağda bulunan büyük salona vardık.
Gördükleri güzellikler karşısında gözlerinden de anladığım kadarıyla büyülenmiş gibi duran Giresunlu eşime, ‘’Önce sağdan başlayalım’’ diye bir öneride bulundum. Oda ‘’Tamam olur’’ dercesine başını eğdi. Ve öyle yaptık. Sırasıyla kurulmuş olan stantları seyrede seyrede yürüdük. Uğradığımız her standa broşür alıyor, hayran hayran bakıyorduk. Şenköy Belediyesinden sonra hemen karşısında bulunan Reyhanlı Belediyesinin standına girdik. Çok sıcak ve samimi bir karşılamadan sonra, çok güzel dizayn edilmiş üzerine ‘’Reyhanlı Belediyesi’’ yazılı günün anısına şık bir çanta armağan ettiler. Bunun yanında Reyhanlılı ünlü filozof Cemil Meriç’in, sanatçı Gökhan Güney’in, Amik Ovasının Kraliçesi Safiye Ayla’nın, Yenişehir Gölü’nün, Yeşilova Mahallesi Roma Dönemi Kaya Mezar’larının olduğu birçok kartpostal fotoğrafları da çantanın içine koyup hediye ettiler. Memleketimi görmüş gibi oldum sanki.
Ondan sonra İskenderun, Payas, Kırıkhan, Samandağ, Belen, Erzin, Antakya Belediye standlarını gezdikten sonra Mustafa Kemal Üniversitesi standının olduğu bölüme geçtik. Güzel bir dergi ve başarılı bir tanıtım yaptıkları gayet açıktı. 1992’ de kurulan Üniversitemiz, günümüzde başta bölgesi olmak üzere Türkiye’nin de kalkınmasına katkı sağlayan önemli bir ilim ve irfan kurumudur. Henüz kurulduğunda bir yüksekokul ve iki meslek yüksekokulu ile üç birimden oluşan Üniversitemiz; bugün, kuruluşunun 18. yılında 52 birimli bir eğitim-öğretim ve bilim kurumuna dönüşmüştür. Bünyesinde 12 Fakülte, 3 Enstitü, 5 Yüksekokul, 1 Konservatuar, 17 Meslek Yüksekokulu ve 15 Araştırma ve Uygulama Merkezi yer almaktadır.
Bir Hataylı olarak bütün bunları duydukça, gördükçe, okudukça gururlanıyor, mutlu oluyorum. Tabi bulunduğumuz her standın önünde resimler çekiyor, broşürler alıyordum.
Böylece büyük salon gezisini bitirmiş olup, girişin solunda sanatçılara ayrılmış olan diğer salona geçmiş olduk.
Daha salona girer girmez hemen karşıda standını kurmuş olan Reyhanlılı yazar arkadaşımla göz göze geldik.
‘’Vayyy Mastepeli kardeşim!’’ deyip çok samimi bir şekilde karşıladı bizi. Candan, samimi ve sıcak bir selamlaşmadan sonra memleket hakkında konuşmaya başladık. Ama önce neden ‘’Mastepeli’’ deyişini anlattı. Hatay’ ın Reyhanlı ilçesinde köşe yazarlığını yaptığım ‘’Rehber Gazetesi’’ yayınlanmakta. Bende o gazetede bir gün ‘’Ben Mastepeliyim’’ adlı bir şiir yazmıştım. İşte o şiir Reyhanlı halkı tarafından çok sevildi. Bundan dolayı da sevgili kalem dostum Erhan Palabıyık, beni görür görmez ‘’Mastepeli’’ diye hitap etti. Hoşuma gitmedi değil tabi, hatta çok memnun oldum bile.
Erhan Palabıyık, ‘’Amik ve Anadolu Öyküleri’’ ve ‘’Kurtuluş Savaşı Günlüğü’’ adlı kitapların yazarı olup, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 2009 yılında Belediye önünde açık havada ‘’Reyhanlı’’ konulu 150 fotoğraftan oluşan kişisel bir fotoğraf sergisi açmıştı. 2010 yılında ‘’Başkenti Hataylılar Günü’’ adlı festivalde bir fotoğraf sergisi ve 2011 yılı ‘’8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ vesilesiyle de üçüncü, şimdi de Feshane’ de düzenlenen ‘Hatay Günleri’ nde dördüncü sergisini açmış olmaktadır.
Ben, eşim ve çocuklarım, dostum olan Erhan Palabıyık’ın fotoğraf sergisini beğeniyle gezdikten sonra birkaç hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedik.
Yine aynı muhabbetle selamlaşarak oradan ayrılıp, az ileride bulunan Hatay’ın yöresel el sanatları bölümlerine yürüdük.
Birbirinden güzel olan bu el sanatlarından satın almamak olmazdı tabi. Daha doğrusu “Gel beni satın al’’ diyecek kadar dikkat çekicilerdi. Hanımların uzman olduğu bu gibi alışverişlerde tercih hakkını eşime bıraktım. Gerçi o zaten bu el sanatlarını görür görmez yanı başlarına ışınlanmıştı bile.
Böylece içerde bulunan her iki salonu da gezdikten sonra, Feshane bahçesinde birkaç yerde kurulmuş olan ve en az her bölümün elliye yakın kuyruğu olan Hatay’ın o meşhur künefesini yemeden gitmeyecektik herhalde. Bizde aynısını yapıp, elli kişinin arkasında bekleme pahasına sıraya geçip, künefemizi afiyetle yedik. Yemekle kalmayıp, paket yapıp eve bile götürdük.’’ Eee bir daha öyle bir fırsat zor ele geçer kardeşim, bulmuşken alacaksın, o kadar’’
Bizde öyle yaptık. Aksi takdirde ancak Hatay’a gidip orada yiyeceksin.
Böylece ‘’İstanbul’da Hatay Günleri’’ kültür etkinliklerinin gezisinin sonuna gelmiş olduk.
İnanın kendimi bir anda Hatay’da hissettim. Her şey harika görünüyordu. İlgi çok büyüktü. Keşke her sene bu gibi etkinlikler düzenlense diyorum. Bu vesileyle, başta Hatay valisi Sayın M. Celalettin Lekesiz beyefendiyi, Hatayder derneği yöneticilerini, Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürü Aysun Çakar’ ı ve emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, en kalbi duygularla şükranlarımı iletiyorum.
Abdurrahman Tümer
Nisan 2011