Bir bayram günü Antakya’dan Mersin’e kadar Antik Kilikya’nın herhangi bir kadim şehrinde mezarlıklara yakın yerlere dikkatle bakarsanız yeşil mersin (hambeles) dalları satıldığını, bunları satın alan kişilerin sessiz uykusuna yatan yakınlarının mezarlarını bu yeşil ve rayihalı dallarla ziyarete yöneldiğini göreceksiniz. Çok az ağaca, çiçeğe bahşedilen bu onur hambelese ne de çok yaraşır. Her dem yeşil olan hambeles ölülerimizin mihmandarıdır.
Kültürel uzançlarıyla kendine edindiği yer şaşırtıcıdır. Eski Antakya’nın mağrur günlerinde, Affan Mahallesi efsanevi ve mazbut güzelliğini koruyorken taş avlulu bir evde ibadet için bir araya gelmiş erkeklerin sırasıyla defne, üzüm ve hambelese gösterdikleri saygıyı fark ettiğimde hissettiklerimi bugün anlatmam çok güç. Çeşitli dini bayramlarda zeytin dalıyla beraber hambelese de yer verildiğini de belirtmeli. Hambeles, Kuran’da anılmasa da Eski Ahit’te geçer. “Dikenli çalı yerine çam, ısırgan yerine mersin ağacı bitecek. Bunlarla tanınıp hatırlanacağım. Yok olmadan, ebediyete kadar.” İşaya 55:13’te suskun uykusuna yatmış ölülerimizin mezarına bıraktığımız mersin ağacı, bengi hayatın simgesi olarak böyle anılıyor. Bu bir tesadüf olabilir mi?
Virgil’in Ecloglar’ında, Ovidius’ta, Apollodorus’ta kendine yer bulur hambeles. Yahudi ritüellerinde baş tacı edilir, en önemli bayramlardan biri olan Sukot (Çardak) Bayramında doğu duvarına dönen müminlerin elinde dört ağacın dalları vardır: limon, söğüt, hurma ve tabii ki hambeles… Antik Yunan tıbbında, Hippocraetes’te, Pliny’de Arap şifacıların hemen hepsinin eserlerinde anılır. Galyalılar zafer tacı yapar. Nuh, tufandan sonra gemisinden inince toprağı mersin ağacıyla taltif eder, Âdem cennetten kovulurken yanına üç şey alır: hurma, buğday ve ağaçların serdarı hambeles.
İlaçtır. Attarlar saymakla bitiremez faydalarını. Ama ev yapımı hambeles rakısının üstüne ilaç tanımayanlar da vardır ki bu lezzet için sonbaharı sabırsızlıkla bekleyen çoktur.
Mahallenin bitirimlerinden iyi aile çocuklarına kadar hemen her gencin sadece bir zamanlar değil benim hatırladığım çocukluk günlerimde de gönlünde eşsiz bir yer edinmiş Ester Teyze’nin daima sağlıklı, genç ve parlak yüzünün, insanı doğallığından şüpheye düşürecek kadar kara saçlarının esrarı, fukara terekesinden çıkan ecza malzemesiyle nihayet açığa çıkar. Küçük pirinç havanlarda dövülerek merhem hâline getirilmiş hambeles çiçeği ve yaprağı…
Roma’da aşk tanrıçası Venüs’ün (yani Aprodite’in) ağacıdır. Venüs’ün çiçeği gül, kuşu ise kumrudur. Ona adanmış tapınakların bahçelerini süsler, pagan rahiplerin ceplerinde tanrısal boşlukları doldurur hambeles. İlkyazda çiçeklendiğinde onun eşsiz rayihasıyla dirilen sevdalar için çok az şiir yazılmıştır. Ümmi aşığın mektubu olmuştur Roma’dan çok sonra, bir yazmayla beraber gönderilmiş birkaç hambeles yaprağı. Aphrodite’i en iyi anlatan şair Sappho acaba kaç şiirini mersin gölgesinde söylemiştir?
Çukurova’nın sarısıcağında bir avuç cennet, bir vaha kurmak isteyenler sayvanlarını mersin dallarından yapar. Gölgeyi güzeller, güneşe anlam kazandırır. Kadri bilinmez dedik, hem de nasıl. Bugün hangi çiçekçiye gitseniz yardımcı malzeme olarak hambelesin kullanıldığını görebilirsiniz. Sevgiliden sevgiliye, ziyaretçiden hastaya, davetliden geline ulaşır da kimse mersinin farkında değildir.
Geleneksel pişirme yöntemlerini kullanan Antakya, Samandağ, İskenderun fırınlarının yakınlarından geçerken, özellikle güzün ilk günlerinde burnunuza Halebi ekmeğinin kokusuna eşlik eden ama bir türlü çıkaramadığınız harika bir koku gelirse bilin ki o fırında hambeles dalları (da) kullanılmaktadır.
Sevgili Doğu Akdeniz’imizin Adonis’i de mersin ağacıyla doğrudan ilgilidir. Eskiden çok eskiden Suriye kralının Myyrha adında bir kızı varmış. Aphrodite bu güzel kıza büyük bir lanet göndererek onu öz babasına âşık etmiş. On iki gece boyunca babasının yatağına girmiş bu lain kız. Son gece babasından gebe kalmış, aynı gece babası yatağına giren bu kişinin öz kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı kızını öldürerek temizlemek istemiş. Fakat merhametli tanrılar, kızı babasının elinden kurtararak bir mersin ağacına çevirmiş. On ay sonra bu ağaçtan çok güzel bir erkek çocuğu çıkmış. Aphrodite, bu bebeği o kadar beğenmiş ki başına bir şey gelmesin diye büyüdükten sonra almak üzere onu Persephone’ye teslim etmiş. Fakat Persephone Adonis büyüyünce onu Aphrodite’ye geri vermek istememiş. Tanrıçaların kavgasına hakemlik eden Zeus, Adonis’in bir yılını bölüştürmüş. İşte Adonis Persephone’den Aphrodite’ye giderken, yani yeraltından yeryüzüne çıkarken baharın gelmesi bundandır. Ve toprağı uyandıran bereketin çağrısı, işte mersin ağacından doğan bu çocuğun sesidir.
Antakya hambelestir. Buruk tadıyla ve unutulmuş tarihiyle onun ta kendisi.
Faris Kuseyri – Şubat 2012