Kışın Pazar günleri ne yapılır diye düşünürken, bir dönem hep merak ettiğim, Antakya’yı anlatırken okul kitaplarında okuduğum gibi, Antakya’nın sırtını dayadığı, Habibi-Neccar Dağı en tepesinde bulunan gündüz antenlerini gece ise ışıklarını gördüğümüz yapı. Birçok şehirde olduğu gibi bizim şehrimizde de var olan ama çoğu kez varlığını unuttuğumuz Kale’mizdir. Antakya Kalesi, gidip görmeyi aklımıza getirmediğimiz yerdir.
Fikrimizi değiştirmeden yola çıkmaya karar verdik. Tabi yolunu sorup soruşturduktan sonra rotamız önce Reyhanlı karayolu. Antakya’dan çıkıp yaklaşık beş kilometre yol kat ettikten sonra, Çevre yolu bağlantısından hemen önce sağa Altınözü’ne ayrılan yola sapıyoruz. Yolumuz bol virajlı.
Antakya Kalesi, Seleucus I. Nicator tarafından Antakya şehri ile beraber inşa edilmiştir. Silpius (Habibi-Neccar) Dağın en yüksek ve sarp tepesi üzerindeki iç kale ve dolayısıyla şehrin etrafı yüksek surlarla çevriliydi. Uzunluğu 23.600 metreyi bulan surlar üzerinde yürünebilecek yollar bulunurdu. Bu yollar yardımıyla surlar üzerinden yürünerek kent etrafı dolaşılabilirdi. Yine surlar üzerinde, aralarında birer ok atımı mesafede bulunan çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi kulesi bulunuyordu.
Şu anda görebildiğimiz Habibi-Neccar Dağı’nın tepesinde yıkılmış sur ve burç kalıntılarıdır. Bunların yanında dinlenmek için yapılmış olan kafesi ve Antakya’yı kuş bakışı izlemek için seyir terasıdır. İsterseniz açık havada oturup manzaranın keyfini sürersiniz veya kapalı mekâna geçip cam kenarında oturursunuz. Biz içeride kendimize bir yer bulup oturduk. Çayımızı yudumlarken Antakya’yı tepeden izlemenin keyfini sürüyoruz. Bizim gibi bu keyfi yaşamak için gelen hayli ziyaretçiler var. Kimi arkadaşıyla, kimi sevgilisiyle, kimileri de ailesiyle birlikte gelmiş. Biz de aralarına karışarak tadını çıkarıyoruz. Günümüzü böyle farklı, hem tarihi, hem doğal hem de temiz hava alarak geçirmenin keyfini sürüyoruz.
Günümüzü böyle bitirirken daha önce buralara gelmemekle neler kaybettiğimizi düşünmeden edemedik. Aracımıza binip Antakya Kalesinden ayrılırken Tarihteki varlığı ve önemini düşünerek yolumuza devam ettik. Bir pazar gününü böyle geçirirken hem dinlenebildik hem de tarih bilgilerimizi hatırlamış olduk.
Yazı ve Fotoğraflar – Mehmet Oflazoğlu – Aralık 2011