Yazar: Antakya Dergi

1935 Antakya doğumluyum. O zamanlar da okumak zordu bizde. Okulumuz yok, tahtamız, sıramız, kâğıdımız, kalemimiz yok, yerlerde çamurlarda yazardık. 1945 seneleri.1950 de ilkokulu bitirdim. Zaten daha sonra okuyamadım. 1956‘da askere gittim, 1958’de geldim. Ömrünüzü verdiğiniz bu işi sizden başka ailenizde yapan ve devam ettirecek kimse var mı? Benim durumum o zaman çok zayıftı. Hiçbir iş yoktu. Babamın durumu biraz iyiydi. İnsanlar sosyete gibi düşünüyorlardı bizi. İş bulamıyordum. Kendi kendime bu işi zamanla benimsedim. Farklı işler de yaptım fakat hiç biri bunun gibi gelmedi bana, ben bunu iki gün aralıksız yapabilirim keyifli geliyor bana. Severek yapıyorum işimi. Hanımım artık yeter diyor…

Devamını Oku

A.N.) Önce müzik vardı diyebilirim. Siz de bilirsiniz müzik ve şiir içiçe, birbirinden ayrılmaz iki parça. Şiirde tabi iddialı değilim. Zaman zaman şiir yazıyorum, söylüyorum. Şair olma iddiası, ciddi bir iddiadır, böyle bir iddiada değilim. Ama müzik kendimi bildim bileli var. H.B.) Söyleşimizi müzik üzerine yapalım. Yalnız şiirle ilgili bir soru sormak istiyorum. Biliyorsunuz şiir akımları var, siz bunlardan hangi akıma kendinizi yakın hissediyorsunuz? A.N.) Gerçekten bunu söylemekte bir iddiadır ama, İkinci Yeni’ye kendimi daha yakın hissediyorum. H.B.) Bu soruyu sorarken, bu cevabı vereceğinizi tahmin etmiştim. Bu yakınlığın nedeni nedir? A.N.) Bu sorunun bana çok hitab ettiğini düşünüyorum. Belki şiir yazma tarzım da ciddi olarak etkilenmiştir.…

Devamını Oku

Antakya Mutfağında Kısa Ömürlü Yemekler Bu yazmış olduğum yemekler ömürleri çok kısa olan yemeklerimiz neredeyse bir ayı geçmeyen bir ömre sahip bu yemekleri bu zaman dişlimi içerisinde yapıp yediniz, yediniz o zaman dilimi içinde yapma imkanı bulamadıysanız bir yıl beklemek zorundasınız zaten Antakya mutfağı her malzemenin tazesini kullanarak zenginliğini gösteren ender mutfaklardan biri. Bu ürünleri dondurmak istediğinizde bazıları zaten dondurulamadığı gibi bazısı da tüm lezzetini kaybedebiliyor bunun için Antakya mutfağının sahipleri bu ürünleri bir kez olsa da yapmaya çalışır örneğin; bakla taneye geçmeden bir bakla böreniyesi yapmak gerek yoksa bir yıl bekleriz bu bakla kavurması için de geçerli yemediğimiz…

Devamını Oku

Hatay’da Yakın Tarihin En Büyük Göçü: Hıristiyan göçleri… Göçlerin birçok nedenleri vardır: 1-Ekonomik nedenler. 2-Büyük felaketler (deprem vb.). 3-Cebir, Devlet Tehciri. 4-Baskı ve tehdit. 5-Katliam. Buradan şu çıkmaktadır: İnsan kitleleri ekonomik nedenlerle göç eder ya da güçlü otorite tarafından göç ettirilir. Yukarıda sayılanlar arasında 1. ve 2. madde dışındakiler göç ettirilmedir. Almanya’ya Türkiye’den büyük kitleler halinde vatandaşlarımızın göç etmesi ekonomik nedenlere bağlı göçtür. İsteyerek yapılmış bir göçtür. Deprem nedeniyle yerle bir olan memleketinden insanların göç etmesi zorunlu bir göçtür. Bunun dışındakiler istek dışı zoraki göçlerdir. Yani göç ettirilmedir. Türkiye’de bunların…

Devamını Oku

Şöyle çevreme baktığımda ilk aklıma gelen bir zamanlar birikmiş suyunda yüzdüğümüz Amanosların eteğinde bulunan Ballıöz köyünün üst tarafında yer alan nehir ve göletleridir. Gitmeye karar verirken saate baktım öğlen yaklaşıyor. Mesafe uzak acıkırsam veya bir şeyler yemek istersem diye düşünürken orada bir şeyler bulurum deyip bir şey almadan yola çıkmaya karar verdim. Bindim arabaya ver elini Amanoslar. Antakya’dan çıkarken önce Çekmece beldesinden geçiyorum. Çekmece Antakya’dan başlıyor. Antakya’dan çıkarken sol yanım Çekmece sağ yanım Antakya olarak geçiyor. Çekmece beldesini geçip Ballıöz köyüne geliyorum. Ballıöz köyü şirin bir dağ köyüdür. Zaten köyün bitiminde Amanos dağlarının uzantısı başlıyor. Yol onarımında kullanılmak üzere çakıl…

Devamını Oku

“Daphne Apollo’nun olmaz, toprağın olur” O toprak Antakya-Harbiye’de. APOLLO Ve DAPHNE EFSANESİ: Baştanrı Zeus’un oğlu Güneş (Işık) Tanrısı Apollo, birgün peşinde güneş, altın arabasıyla gökyüzünde dolaşırken, korkunç bir piton yılanına rastlar ve tanrısal kılıcıyla yılanı öldürür.Yılanı öldürdüğünden dolayı vicdanı rahat etmeyen ve tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollo bunu temizleyebilmek için yeryüzüne iner ve 7 yıl boyunca burada bir Kral’ın sürülerine çobanlık yapar, lir çalmayı öğrenir ve böylece Zeus onu Müzik Tanrısı da yapar. Apollo birgün yine oturmuş lir çalarken Irmak Tanrısı’nın kızı Su Perisi Daphne’yi görür, onun güzelliğine aşık olur ve onu izlemeye başlar ve onunla konuşmak ister. Daphne,Apollo’nun içinden geçenleri anlar ve kaçmaya, Apollo da onu kovalamaya…

Devamını Oku

Samandağı’nın fiziki coğrafyası Samandağı’nın yerleşimi Amanos sıra dağlarının güneye inen Kel dağı ile Musa dağı arasındadır. Batısında Akdeniz yer alır. Bu dağlar arasında kalan Samandağı ovası Asi nehrinin getirdiği alüvyonlarla oluşmuş verimli bir ovadır. Al-mina mı? Süveydiye mi? Samandağı mı? Samandağı’n Yunan koloni çağındaki adı Al-mina’dır. Al-mina Arapça Mina=Limandan gelmektedir. Buda gösteriyor ki her ne kadar Yunan koloni kenti olarak kurulmuş ise de burada yaşayan insanlar, resmi dilin yanı sıra Aramice ve onun türevi olan Arapça’yı kullanıyorlardı. Süveydiye adı ise Selevkoslar zamanında kurulan Seleuceia Piera’dan (Selevkiye Piyera) gelmektedir. Samandağı adı ise Mont Mirabilis tepesinde manastırı ile meşhur…

Devamını Oku

Peder şimdi İstanbul’da. Şişli, Bomonti’deki Fransız Fakirhanesi’nde yaşıyor. Kendisini fısat buldukça, önceden haber vererek ziyaret ediyoruz. Bu ziyaretimiz ise Antakya söyleşilerimizi tamamlamak için. Peder Fakirhane’nin üst katında, iki pencereli, geniş odasında kendisine yeni bir dünya kurmuş. Odanın sol tarafındaki yatağının yanında çalışma masası ve iskemlesi, cam kenarında ziyaretçilerini ağırladığı koltuklar, bir köşesinde gelenlere ikramda bulunduğu yemek masası, diğer pencere ve onun yanında kitaplarının ve onlarsız yapamadığı klasik müzik CD’lerinin dizili olduğu bir kitaplık var. Kitaplığın önünde, Ruhani görev ve dua  etmek maksadıyla kullanılan diz  çökme ünitesi duruyor ve üzerinde küçük bir haç var. Kapıdan girince sağ tarafta büyükçe bir banyo, banyo kapısının sol tarafını…

Devamını Oku

İstanbulmodern Müzede 1 Haziranda Açildı. Sessiz suretlerle kurduğu mizansenleriyle tanıdığımız Lale Tara, “Masum Suretler” başlıklı son fotoğraf serisinde bizi, mekânsızlık ve zamansızlık kavramlarıyla tanıştırıyor. Uzay-zamanda yapılan yolculuk olarak açıklanabilecek bu kavramlarla bizi, rasyonel aklı aşan bir dünyaya davet ediyor. Kutsanmış olan yolcuların aynı anda bir başka zaman ve mekânda aniden varlık bulduğu, Tanrı ile insanın, başka bir düzlemde karşı karşıya geldiği bu dünyada kopyalar asıl; suretler kendi bilinçlerini geliştirip gerçek haline gelmiş. Masum Suretler serisinin, inandığımız gerçekliğin iki boyutlu kopyaları olduğunu ifade eden sanatçı, bizlere aktardığı hikayelerle bu suretlerin hayal dünyamıza dahil olmasının, gerçek olduklarının bir kanıtı olduğunu düşünüyor ve…

Devamını Oku

Anlaşılmasının güçlüğü neredeyse konuya aşina olan herkesin teslim ettiği bir şey olduğu halde çoğu dilin zorluğuna, Almancanın karışıklığına, çeviri sorunlarına, yazımdaki anlaşılmazlığa veya Hegel’in okuyucuya karşı kayıtsızlığına bağlamıştır. Bu metin bize ortaçağın tek boyutlu düşünen, dinsel hegamonyanın altında körelmiş beyinlerin bizleri Hegel gibi çok boyutlu düşünmekten alıkoyduğunu gösteriyor. Hegel yorumcularının yetersiz çabalar yada akademisyen tutuculuğu ve önyargılarına, solcuların kısa vadeli siyasi fayda beklentileri eklenince! bizler için anlaşılmadan ve öğrenilmeden kaybolmaya yüz tutmuş bir cevher olarak kalacaktı. Çünkü günümüzde postmodern adı altında ortaçağ düşünmesiz düşünmeme olarak ta okuyabilirsiniz)biçimi tekrar canlandırıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Mustafa Cemal’in büyük çabalarla anlaşılabilir hale getirdiği Hegel’in…

Devamını Oku