Yazar: FotoFilm

Yüzme bilmeyenler için sığ bir deniz çiziyorum. Tanımlar korkutur beni. Düşünsenize, birisi size, “Deniz nedir?” deyiverse… İçinde maviliklere, dalgalara, köpüğe… yer verdiğinizde o deniz olur mu? Hep bir eksiklik… Peki, derinlik nerde? Akıntıda. Akıntıysa derinde. Sığlıktan derinliğe yüzdürülemeyen tekne nasıl ki kıyısına düşmandır, eksik tanımlar da öyle. Hele “insan”ın tanımları? Sadece kaşları, gözleri, boyuyla posuyla dile getirilmiş bir insanın bu nitelikleri ağaç kabuğundan başka nedir ki? Hatta tuhaf karşılamayın, içi dışına giydirilmemiş bir insan, bir nesne tek yüzlü parşömendir. Nice tıbbiyeli, bağırsaklarını toplamadan bir “karın”ı deşer; nice müzisyen notalara basmadan “do”ya varır. Gerçi eldekinin, elde olmayana bir meyli vardır. Unamuno’nun…

Devamını Oku

28 Aralık 1857 tarihli nizamnameyle İstanbul, 14 belediye dairesine ayrıldı. Beyoğlu ve Galata bölgesi Altıncı Daire olarak düzenlendi. Sergide, Altıncı Daire’nin altyapısını hazırlayan Gülhane Hatt-ı Hümayun ve Tanzimat Fermanı’yla yaşanılan gelişmeler ve Şehremaneti dönemi hakkında kısaca bilgi verilerek Belediye Başkanları dönemleriyle bir Altıncı Daire kronolojisi sunuluyor. İlk başkan Mehmet Kamil Bey’den son Başkan Ahmet Misbah Demircan’a kadar yaşanan 27 başkanlık döneminde yapılan hizmetler çerçevesinde belediye tarihi anlatılıyor. Altıncı Daire-i Belediye Altıncı Daire-i Belediye Beyoğlu, İstanbul’un birçok anlamda merkezini oluşturuyor. Burada yapılan düzenlemeler bütün şehrin yapısını etkileyebiliyor. Bu anlamda sergi sadece Beyoğlu’nun değil İstanbul’un yaşadığı sosyal ve kültürel değişimleri, kentin dönüşümünü…

Devamını Oku

Ertesi sabah yaşam biçimi fotoğraf olan insanların düşünme tarzını irdeledim sabah kahvemi yudumlarken. Bir gün Sabit Hoca ile sohbet ederken bana ters ışıktasın yüzünü görmekte zorlanıyorum demişti. Bunu sokaktaki insan ve ya başka bir sanat ile ilgilenen kişiler farklı ifade edebilecekken Sabit Hocam bir rahatsızlığı bile dile getirirken fotoğrafik terim kullanıp benim ideal ışık alacak bir yere konumlanmamı rica etmişti. Neden böyle olmuştuk(m) ? Anlatım dili olarak bizler fotoğrafı seçerken gerçek yaşantımızda kullandığımız dilimiz de, kendi kendimize düşünürken de fotoğrafik anlatımın etkisindeydik. Bunu kötü bir şey olarak söyleyip yakınmıyorum yanlış anlaşılmasın sakın… Bedenin makine üzerindeki hâkimiyeti, makinenin zihin üzerindeki hâkimiyeti… …

Devamını Oku

Karadeniz dağlık arazisi içinde ki Batı – Doğu eksenindeki dağlık arazide, Ahşap yapılaşmanın karakteristik özelliklerini gösteren nadir bir koleksiyonunu Alok bu sergisinde izleyiciye sundu. Bulgaristan, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Litvanya ve Finlandiya’daki üniversitelerden temsilcilerin de katıldığı çalışmada İTİCÜ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencilerinden oluşan ekip; sunum, ders, eleştiri, jüri değerlendirmesi gibi çeşitli görevler üslendi. Ersin Alok Ersin Alok Ersin Alok Ersin Alok tarafından hazırlanan, ‘Ahşap Anadolu’ temalı fotoğraf sergisinin özelliği, Kuzey Anadolu Dağları. Batıdan doğuya, Köroğlu Dağları, Ilgaz Dağları, Küre Dağları, Canik Dağları, Köse Dağları, Giresun Dağları, Doğu Karadeniz Dağları, Mescit Dağı, Yalnızçam Dağları, Tecer, Mercan,…

Devamını Oku

Türkiye’de yönetmen olmak zor mu soruma önce sessiz kalan ve sonra ‘‘Türkiye’de yönetmenlik yapmak kolay da, yönetmen olmak zor’’ diyen yönetmen Avni Kütükoğlu, bir yönetmenin yönetmen olarak adlandırılabilmesi için teknik bilginin yanında, yaratıcılığı geliştirebilmesi ve kendini yenileyebilmesi için, her konuda yeteri kadar bilgi sahibi olması gerektiğini söylüyor. Ne zaman yönetmen olmaya karar verdiniz? Nasıl gelişti bu süreç?Benim ailemden geliyor sinemacılık, babam sinemacı. Çocukluğum da zaten film kutularından kılıç kalkan yaparak geçti. Ortaokul ve lise döneminde yoğun tiyatro çalışmalarım başlamıştı okulda. Lise sonrasında konservatuara başladım ama bir yıl bile gidememe gibi bir durumum oldu. Bu süreç tiyatroyla gelişti ve daha sonra…

Devamını Oku

Figüranlıktan yapımcılığa, senaryo yazımından oyuncu keşfine, fotoroman yöneticiliğinden sinema yönetmeliğine uzanan pek çok iş yapan Arif Keskiner ile yapımcısı olduğu Türk sinemasının en önemli klasiklerinden Selvi Boylum Al Yazmalım filminin hiç bilmediğiniz yönlerini ve Türk sinemasını konuştuk. Selvi Boylum Al Yazmalım Selvi Boylum Al Yazmalım Selvi Boylum Al Yazmalım filminin çekim serüvenini anlatabilir misiniz? Nasıl ortaya çıktı? Bu filmin çekim serüveni gerçekten çok ilginçtir. 1977 yılında kapıcılar kıralı filmimizin pazarlaması için yönetmen Zeki Ökten ile birlikte Moskova film festivaline gitmiştik. Moskova’da Cengiz Aytmatov’a rastladık. Cengiz Aytmatov’u Yıllar öncesinden tanıyordum. Sohbet sırasında bana ‘‘Benim öykülerimden hiç film yapmıyor musunuz?’’ diye sordu.…

Devamını Oku

Bu iz Dan ve Pablito ikilisinin yollarını, ülkedeki siyasi güç hesapları ile kesiştirir. Devlet başkanlığı sarayının bahçıvanı botanikçi Hermoso ise bir darbe yaparak, ülkenin diktatörü –fanatik Céline Dion hayranı- General Pochero’yu devirmiş, memleketin yeni diktatörü olmuştur. Hermoso’ya bu gücü veren ise yine Marsupilami’yle ve Palombia ormanlarında yetişen bir orkide türüyle alakalı bir mesleki keşiftir. Palombia için bir Latin Amerika parodisi denilebilir, bu hayali ülke çokça Brezilya, biraz Peru, biraz Paraguay; zenginlik ile fakirlik, aşırı turistikleşme ile balta girmemiş ormanlar bir aradalar. Bu kültürel göndermeler, kısmen “Rio Sex Comedy”yi (Jonathan Nossiter, 2010) hatırlatıyor, ancak “Sur La Piste de Marsupilami”deki sözkonusu unsurlar…

Devamını Oku

Hikayesi bu şekilde özetlenebilecek “Bellflower” toplumsal içerikli olmak iddiasında değil, ancak filmin bugünkü ABD toplumunun bazı vechelerine ışık tuttuğu söylenebilir. Şiddet tutkusu bunlardan biri, bu leitmotiv üzerinde Evan Glodell, Sam Peckinpah’ın hayırlı evladı olduğunu gösterecek kadar başarılı ve hakikatli bir sinematografik anlatım kuruyor. Şiddet tabii ki toplumsal olgularla alakalı bir mesele; ABD taşrasında bireysel silahlanma merakından, okul katliamlarına geniş bir yelpaze çizen şiddet düşkünlüğü, sosyal-sınıfsal-kültürel sebepler, yatkınlıklar ile açıklanmaya muhtaç bir olgu, “Bellflower” ise bu meseleyi, bu sebeplerden ve yatkınlıklardan kopuk, neredeyse varoluşsal bir hal olarak beyaz perdeye aksettiriyor. Woodrow ve Aiden karakterlerinin toplumsal ilişki ağlarının, sınıfsal aidiyetlerinin belirsizliği de…

Devamını Oku

Türkiye’de 1970’lerde seyirci kaybetmeye başlayan ve 1980’lerde salonlar hızla kapanırken bir sektör olarak iyice gerileyen sinema, 1980’lerin sonlarına doğru Amerikan şirketlerinin piyasaya girmesiyle yeniden yükselişe geçmişken, aynı süreçte neredeyse tamamen üretimini durdurma noktasına gelen Türk sinemasının özelikle seyirci ilgisi açısından bu yükselişe birkaç filmle bile olsa katılabilmesi, “Arabesk” ve “Amerikalı” gibi bazı istisnalar dışında on yıllık bir gecikmeyle, ancak 1990’ların ikinci yarısından itibaren mümkün olabildi. Herkes için popüler sinemaHerkes için popüler sinemaHerkes için popüler sinema Bu süreçten önce olduğu gibi, “istisnai başarılar” döneminde de, Türk sineması hakkında, hem genel olarak hem de tek tek filmler üzerinden, sanatsal açıdan olumlu ya…

Devamını Oku

Antalya Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla bu yıl 58’ncisi düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Festivalin kapanış ve ödül töreni, Kovid-19 tedbirleri kapsamında Antalya Spor Salonu’nda yapıldı. Sunuculuğunu Şevval Sam ve Yekta Kopan’ın yaptığı gece, Şevval Sam’ın konseriyle başladı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Manavgat’ta başlayan ve günlerce söndürülemeyen orman yangınlarını hatırlatarak, Türkiye’nin tarihinde en büyük yangını yaşadıklarını söyledi. Bu nedenle festival kapsamında hatıra ormanı oluşturduklarını ve ilk fidanları diktiklerini dile getiren Böcek, “Festival bize güç verdi, umut verdi. Festival ve sinema ışığı bir kez daha Antalya ve ülkemizi aydınlattı” dedi. Ulusal Uzun…

Devamını Oku