Kadeş Savaşı (M.Ö.1296) ve Amurru Krallığı
——————————————————–
Amurru Krallığı Doğu Akdeniz ile Asi Nehrinin orada. Oynak bir krallık; zaman zaman Hititlilere tabi, işine geldiği zaman Mısır’a bağımlı oluyor. Bunların bir kralı var, Bentişina isimli, tam Kadeş Savaşı sırasında, Ramses’in saltanatının 5.yılında olduğu kabul edilen,1290 senelerinde Bentişina Mısır tarafını tutuyor, Hititlilere verdiği sözü unutuyor ve Mısır’a geçiyor, ama Hitit ondan intikamını alıyor. Bentişina’yı öldürmüyor, ama onu doğru Anadolu’ya götürüyor, yani ona esir muamelesi yapıyor. Hattuşuli için şöyle bir pasaj var; Hakpiş’te kendisi kralken Bentişina’yı da yanına alıyor,
Antakya’nın Kuruluşu (M.Ö.300)
—————————————–
Antakya’nın kurucusu M.Ö. 3.yüzyılda yaşayan Selevkos kralı I. Nikatör olmasına rağmen, adını Büyük İskender’in generallerinden Antigonus vermiştir. Mimarı Ksenarius’tur. Ksenarius, M.Ö.300’de ulaşım kolaylığının yanı sıra deniz kavimlerinin saldırılarından korunmak amacıyla Akdeniz’den 25-30 km. içeride Antakya’yı kurdu. Vadiyi çevreleyen sur kulelerinin yerlerini filler dikerek saptadı. Kentin ızgara gibi düzgün olması için caddeler ile sokakların yerlerini birbirlerine dik gelecek biçimde buğday serperek belirledi. Tapınaklar, çarşı, kamu yapıları çizgilere uygun yerleştirdi..Sonraki yüzyıllarda halkın,kızgın güneş altında değil de gölgede yürümeleri için, birkaç km. uzunluğundaki ana caddede, üzerleri örtülü çift dizi sütunlar diktirdi..Antakya,geceleri caddeleri aydınlatılan dünyanın ilk kenti idi.Roma ve İskenderiye’den sonra 2.yy’da dünyanın 3.büyük kenti konumuna 400 binin üzerindeki nüfusa ulaştı.(2)
Antakya Olimpiyatları( M.Ö.167)
——————————————
Anadolu’da ilk olimpiyat oyunları M.Ö.167’de Antiohos IV. Epifanes zamanında Antakya’da Dafne’de (bugünkü Harbiye) 30 gün süreyle düzenlendi. Tıpkı günümüz açılış töreninde olduğu gibi Roma giysili 5 bin zırhlı genç,5 bin Misyalı,3 bin Kilikyalı,3 bin Trakyalı,5 bin Galatlı,20 bin Makedonyalı altın ve gümüş işlemeli giysileri ile törene katıldılar. Ne var ki İmparator Birinci Teodosius M.S.394’te olimpiyat oyunlarını “paganizm” gerekçesi ile iptal etti.(3)
Yunanistan’dan sonra, sadece Antakya’da dört yılda bir düzenlenen bu olimpiyat oyunları için bir Hipodrom inşa edilmiştir. 1959 Yılı ABD yapımı Ben-Hur filmini hatırlayın. William Wyler’in yönetmenliğini yaptığı bu filmde, çocukluk arkadaşları fakat sonra düşman olan, Ben-Hur (Charlton Heston) ile Messela’nın (Stephen Boyd) savaş arabalarıyla ölümüne yarıştıkları arena, Antakya Hipodrumu idi.
Antakya’nın Bağımsızlık Kazanması (M.Ö.47)
——————————————————–
Roma İmparatoru Jul Sezar, karşıtlarıyla savaşmasında, Kleopatra’ya yardım etmek üzere, M.Ö.48’de Mısır’a geldi. Sezar’la, Kleopatra’nın bu dönemde büyük bir aşk yaşadıkları rivayet edilmektedir. Hatta bu ilişki birçok sanat yapıtına da konu olmuştur. Sezar, M.Ö.47’de, Roma’ya dönmeden önce, Suriye’ye gitmiş ve orada Antakya’ya bağımsızlık vermiştir.
Kleopatra ile Antonius Antakya’da (mı ?) Evlendiler (M.Ö.36)
——————————————————————————-
Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Sezar’ın öldürülmesinden sonra Roma’nın önderi olan Marcus Antonius’un birlikte çıktıkları bir sefer sırasında, M.Ö.36’da Antakya’ya kadar geldikleri ve orada evlendikleri iddia edilmektedir. Ünlü “Kleopatra” filminin oyuncuları; Elisabeth Taylor (Kleopatra) ile Richard Burton’un (Antonius) bu film çalışması sırasında, birbirlerine aşık olup, sonrada evlenmişlerdi.
Antakya’ya Hıristiyanlığın Gelişi (M.Ö.29)
Dünyada ilk kez “Hristos (Hıristiyan)” sözcüğü Antakya’da kullanıldı. ilk kilise de Antakya’da hizmete açıldı. Hıristiyanlar ilk kez burada bir mağarada ibadet ettiler. Aziz Piyer adı verilen bu ilk kilise, 1963 yılında, Papa tarafından hac yeri, 29 Haziran’da hac zamanı “St.Piyer Günü” olarak ilan edildi.İlk İncil dört Hıristiyan aziz tarafından yazılmıştır.Bunlardan Aziz Luchas (Lukas) İncil’i Antakya’da yazdı. Diğer İncil yazanlar ise, Aziz Jean, Aziz Matthieu ve Aziz Marc’tır.
Roma Antakya’sında Hıristiyanlar
——————————————–
Antakya’nın Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girdiği M.Ö.64’ten,Hıristiyanlığı kabul ettiği M.S.400 yılları arasında, Antakya Hıristiyanlarının da, uzun yıllar boyunca, birçok sıkıntıya katlandıkları söylenegelmiştir. İbadetlerini gizli yapmak, Hristiyanlığı serbestçe yaymak gibi. Azizlerin, İncil yazımına bile ancak M.S.150’den sonra başladıkları rivayet edilmektedir. İbadet edenlerin yakalandıklarında hapis veya ölüm cezasına çarptırıldıkları, örneğin, M.S.107 yılında, Antakya Piskoposu İgnatus’un yakalanarak Roma’ya götürüldüğü, orada aslanların önüne atılıp parçalattırıldığı rivayet edilmektedir.
Hunlar’ın Antakya Kuşatması (M.S.395)
————————————————–
395 yılında Hunlar iki koldan Bizans topraklarına yönelmişlerdir. Tuna üzerinden gelen bir kol Balkanlar’dan Trakya istikametinde ilerlerken, Don nehri civarında bulunan doğu kolu Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girmişlerdir. Basık ve Kursık adlı iki Hun beyi tarafından idare edilen bu Anadolu akını sırasında Hunlar, Erzurum, Karasu, Fırat’ı geçerek, Malatya-Çukurova bölgesine kadar ilerlemişler, Urfa ile Antakya’yı kuşatıp,Suriye’ye geçerek Kudüs taraflarına varmışlardır.(4)
Roma’nın (Bizans) Hıristiyanlığı Kabul Etmesi (M.S.400)
———————————————————————–
IV. Yüzyıl başlarında Bizans İmparatoru Konstantin’in Hıristiyanlık inancını devlet himayesine almasından sonra Antakya’da Grek-Roma eğitim sistemiyle eğitim veren okulların yanında Hıristiyan teoloji okulları da görülmeye başlandı. Buna en iyi örnek bu dönemde Lucian teoloji okulu ile Libinius’un Grek-Roma eğitim sisteminin uygulandığı pagan görüşü temsil eden iki farklı yapıda eğitim veren okulların bir arada bulunmasıydı. Bizans’ın doğusunda M.S.IV. yüzyılda Antakya’da bu şekilde oluşan Antakya Akademisi Bizans Devlet’inde önemli rol oynamış patriklerin, siyaset ve bilim adamlarının yetişmesinde etkili oldu.(5)
Roma imparatorluğu topraklarında 5 patriklik kuruldu. Bunlar Roma, Kudüs, İskenderiye, İstanbul ve Antakya Patriklikleridir.
Hıristiyanlıkta Antakya Ekolü
—————————————-
Hazreti İsa hakkında iki teolojik ekol, iki farklı kanaat ileri sürülüyor, fakat bir türlü anlaşma olamıyordu. İsa bir insan mı? Yoksa ilah mı?
Birinci fikri Antakya Ekolü savunuyor. İsa’yı İncil’de yazıldığı gibi kabul ediyor ve İsa’da beşeri ve ilahi ayrı ayrı iki özelliğin var olduğunu ileri sürüyordu Bunların başında Nestorius, Latinler, Tertulien ve Papa Leon geliyordu.
İsa’yı bir ilah olarak tanımlayan teoloji ekolü ise İskenderiye’de olup, başında Papaz Cyrille bulunuyordu. Cyrille’e göre İsa’da beşeri ve ilahi vasıflar ayrı ayrı değil, tekti; yani, İsa bir ilahtı. Aradaki görüş ve inanç farklarını kaldırmak için bu iki ekolün mensupları 449 ve 451 yıllarında Efes’te toplandılar. Uzun müzakereler sonuç vermeyince Ruhani Meclis’in (Concile) Kadıköy’de toplanması kararlaştırıldı.
8 Ekim 451 tarihinde her iki tarafın temsilcileri Kadıköy’e gelerek Sainte Euphemie Basilikası’na yerleştiler. Kadıköy’deki bu Ruhani Meclis toplantısı Hıristiyan dünyasında bugüne kadar devam eden ve İsa hakkındaki kanaatlerin herkes tarafından kabul edilen şeklini alması bakımından çok önem kazanmış, İmparator Marcien ve eşi Pulcherie bu toplantıyı idare ederek, doğudan gelen 520-600 papazla Afrika’dan gelen iki papazın büyük sevgi gösterileriyle karşılaşmışlardır. Konsilin son kararında Cyrille’in fikri kabul edilmiş, Nestorius’un tezi reddedilmiştir. Bundan sonra Nestorius Orta Asya’ya oradan da Hindistan’a giderek kendi görüşlerini yaymaya devam etti.(6)
Bizans devrinde tarihe geçmiş bir başka olay daha vardır. Saint Jean 344 yılında Antakya’da doğmuş, çok güzel konuştuğu için “altın ağızlı “anlamına gelen Chrysostome adı verilmişti. Grek Kilisesi’nin babası olan Saint Jean yapmak istediği dini reformlar nedeniyle İmparatoriçe Eudoxie’nin düşmanlığını kazanmış, sürgün edilerek Kalamış’a gönderilmişti. Saint Jean burada öldü ve aynı yerde gömüldü.(7)
1875 yılında yapılan kilisenin asıl adı Ayios Ioannis Hristosmos’du. Aziz Ayios M.S.344 yılında Antakya’da doğmuş, Bizans Ortadoks Patriği olmuş,verdiği vaazlardaki çok etkili ve güzel konuşmalarından dolayı “Altın ağızlı” anlamına gelen Kristosmos lakabı takılmış ve daima böyle anılmışsa da Bizans yönetimini tenkit ettiği için İmparator Arkadius tarafından sürgüne gönderilmiştir. Ayios Ioanis sürgünde öldü. Naaşı İmparator tarafından İstanbul’a getirildi. Çok daha sonraki yıllarda yapılan Kalamış Kilisesine onun adı verilmiştir.(8)
Hıristiyanlık İçinde ilk Bölünme:
Antakya Ekolünün Doğu Asur (Nesturi) Klisesi
————————————————————–
Yukarıdaki bölümde anlatıldığı üzere, Antakya Ekolünden Nestorius’un tezini reddedip, Cyrille’nin (Kiril) fikrini kabul eden Konsil toplantısının başka bir kaynaktan anlatımına göz atalım.
Hıristiyan Kilisesinin en önemli önderlerinden biri olup “imanın sütunu” ve “tüm kilise babalarının mührü” olarak bilinen Aziz Kiril (376-444) yaşamı boyunca güç peşinde koşmuş ve özellikle İskenderiye Piskoposluğunun Antakya Piskoposluğunun altında olmasına engel olmaya çalışmıştır.
Antakya kökenli Nestorius’un Konstantinopolis (İstanbul) Piskoposu olması ve burada 428 yılından itibaren Meryem’in Tanrının değil, yalnızca insan İsa’nın annesi olduğunu vaaz ettirmeye başlaması üzerine Kiril, bunun teslise aykırı olduğunu öne sürüp Nesterius aleyhine şiddetli bir kampanya başlattı. M.S. 429’da tüm Mısır keşişlerine bir mektup dağıtan Kiril bunları Nestorius aleyhine kışkırttı.
İmparatorluktaki bu huzursuzluktan tedirgin olan İmparator II.Theodosius, 431 yılında Efes’teki Meryem Kilisesi’nde bir konsey toplanmasını emretti. Ancak Efes’teki papazlar Kiril tarafından elde edilmişlerdi. Konsey Kiril ve taraftarları tarafından Nestorius ve taraftarları daha Efes’e varamadan toplandı ve derhal Nestorius’un aforoz edilmesi ile ilgili bir karar çıkartıldı.
Ancak Antakyalı Yohannes ve diğer Nestorius taraftarları nihayet Efes’e ulaşınca onlar da bir Konsey topladılar ve Kiril’i batıni (yani dini kendi keyfine göre yorumlayan) olmakla itham ederek piskoposluğundan kovdular ve onu “kiliseyi tahrip etmek için doğmuş ve tahsil görmüş bir canavar” olarak nitelediler.
Tüm bu olaylar imparatoru iyice kızdırmıştı. II.Theodosius akıllıca bir kararla Efes konsey karalarını yok saydı ve tüm bu kargaşaya ve kavgaya neden olan Kiril’i hapsettirdi. Ancak Kiril kaçtı, imparatorun çevresine rüşvet vererek nihayet onu da bezdirdi ve Nestorius’un sonunda aforoz edilmesini temin etti. Bu aforoz Hıristiyanlık içinde ilk önemli bölünmeyi yaratarak Doğu Asur Kilisesinin oluşmasına neden oldu.(9)
Hakkı Bilen – Şubat 2012