Gölün kurutulmasıyla ekosistem bozulmuş ve bugünkü yaşadığımız sorunları da beraberinde getirmiştir. Tabi mer’a ve göller tarıma açıldığında ilk dönemler bakir topraklar işlendiği için ürün alınabilse de sonrasında giderek verim azalmaları gözlemlenmektedir.
Amik Ovası’nın önemli bir ekosistemi olan Amik Gölü, yer altı sularını besleyerek ve boşaltarak, taban sularını dengeleyerek su rejimini düzenlemekteydi. Amik Gölü’nün kurutulmasıyla bu işlev bitmiş ve deniz seviyesinden düşük olan gölün yerindeki ova bir drenaj sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Buna dayalı olarak araziler giderek çoraklaşmakta ve bu da birim alandan alınan verimi giderek düşürmektedir.
Hatay’da sulama suyu ihtiyacı da büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Gölün kurumasıyla beslenemeyen yeraltı sularının seviyeleri giderek derinlere düşmüş ve önceleri 30-40 m. gibi derinliklerden sulama suyunu çıkartan çiftçi bugün bu işlem için 400m. Derinliklere kadar inmek zorunda kalmıştır. Bu durum suyu almadaki enerjiyi arttırmakta ve dolayısıyla da artan maliyet üretime yansımaktadır. Bugün Amik çiftçilerinin en pahalı girdilerinden biri su olmuştur.
Bölgede, gölün kurutulmasından dolayı beslenemeyip, giderek azalan yer altı sularından kaynaklanan ve yetkililerin yeraltı sularının çekilmelerine bağladıkları, zeminde kayma, itme hareketleri ve çökmeler gözlemlenmektedir. Amik Gölü bölgenin nem oranını yükselterek özellikle sıcaklık ve yağış olmak üzere Amik Ovası’nın iklimi üzerinde de olumlu etkiler yapmaktaydı. Bugün Amik Ovası’nda çiftçiler kuraklıkla boğuşmakta ve ekili arazisine su bulamayan çiftçiler zarar etmektedir. Kış aylarında ise özellikle Suriye’nin baraj kapaklarını açarak oluşturduğu sellerden dolayı da çiftçinin ekili arazileri sular altında kalmakta ve çiftçi yine zarar etmektedir. Oysaki Amik Gölü sel sularını depolayabilecek ve taşkınları kontrol edebilecek bir yapıya sahipti.
Gölün bölgedeki tarım ve iklime sağladığı olumlu etkilerinin yanında Onu giderek betonlaşan yaşam merkezlerindeki insanların soluklanabileceği bir mesire yeri, bir balıkçılık ve av merkezi, turistik bir mekân ve aynı zamanda su kuşlarının da yaşam alanıydı diye de düşünmek gerekmektedir. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde olan Amik gölü, kuşların özellikle göç mevsiminde durup dinlendiği ve karınlarını doyurduğu bir uğrak yeriydi. Gölün
kurutulmasıyla göçmen kuşların da bu imkânları elinden alınmış ve yaşamları tehlikeye sokulmuştur. Diğer yönden özellikle yılan balığı gibi hem denizde ve hem de tatlı suda yaşayan ve yumurtlamak için döndüğü doğal tatlı su ortamlarını kurutulmuş olması dolayısıyla bulamayan balıkların da yaşamları tehlikeye atılmıştır.
Gölün balığından ve su kuşlarından çevrenin et ihtiyacının büyük bir bölümünün karşılandığını, sazlığının geçim kaynağı olduğunu ve avcılık için çeşitli yörelerden gelen insanların çevre ekonomisine katkıda bulunduğunu da unutmamak gerekir.
İnsanların bugün yapay göller, barajlar yapmak ve mevcut göllerin kurumamasını sağlamak için inanılmaz paralar harcarken bizdeki doğal bir gölü kurutmak çevreye, tarıma, balıkçılık, avcılık ve turizm gibi geçim kaynaklarına ve doğal dengeye yapılan büyük bir hata olmuştur.
Bugün artık pek çok hayati işlevleri yerine getirdiği anlaşılan gölün yerine ekolojik dengeyi yeniden sağlamak ve entansif tarımın gerçekleşmesi için elzem olan sulama suyunun temini için düşünülen Hatay’a baraj yapılma isteği yıllardır süregelmektedir. Bu maksatla Hatay’a yapılması düşünülen barajlardan biri olan ve Türkiye ile Suriye’nin birlikte kullanacağı Dostluk Barajı’nın 06.02.2011 tarihinde Türkiye ve Suriye başbakanlarının iştirakiyle nihayet temeli atılabilmiştir. Dileriz Hatay’ın hayali olan barajın yapımı bitirilerek hayata geçirilebilir.
Şeniz Pekmezci, Ziraat Yüksek Mühendisi Mart 2011
Amik Gölü Kurutulmamalı
Amik Gölü Akdeniz bölgesinde, Amik Ovasının çukur kesiminde bulunan bir göldür. 100 kilometrekarelik yüzölçümü, suyunun dışarıya akıtılması sonucunda küçülerek son yapılan ölçümlerde 60 km2ye düşmüştür. Deniz seviyesinden yüksekliği 81 metredir. Derinliği azdır. Suyun azaldığı ve çoğaldığı zaman arasında su seviyesi 2 m fark eder. Etrafı düz ve bataklıktır.
Ocak – Nisan arası göl ve bataklık genişler. Yazın daralır, hemen hemen yok olurcasına bir hal alır. İşte bu gölün kurutulması ile birlikte Hatay’ın ikliminin de değiştiği kaydediliyor. Bölgede yağışlar düzensizleşti, bu da sellere yol açıyor. Amik Gölü’nün kurumasının yarattığı sıkıntılar sonrasında, 2001 yılında büyük sel felaketi yaşandı.
Bu bölgedeki çiftçiler yazın kuraklık, kışın ise su baskınlarıyla boğuşur oldu.
Ovada yaşanan sıkıntıların başlıca kaynağı olarak, Suriye’nin Asi Nehri’nde uyguladığı su politikası ile Amik Gölü’nün kurutulması gösteriliyor. Bu konuyla ilgili uzman kişi olarak Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Rektörü Prof. Dr. Şerefettin Canda, basında yer alan bir demecinde, Amik Gölü’nün kurutulmasının Amik Ovası’nda bir doğa felaketine neden olduğunu belirterek, ”Ovanın milyonlarca yılda oluşmuş ekosistemi bozuldu” dedi.
Canda, Kırıkhan ilçesine bağlı Gölbaşı Gölü’nde incelemelerde bulunarak, gölün genel durumu ve ekolojik özellikleri hakkında bilgi verdi. Gölün koruma altına alınması durumunda geleceğinin Amik Gölü’nden farksız olacağı belirten Canda, şöyle devam etti:
”Sulak alanlar bölgelerinin önemli ekosistemleridir. Yeraltı su kaynaklarını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek su rejimini düzenler. Ülkemizde bir dönem, sulak alanlar kurutularak tarım arazisine çevrildi. Son 40 yılda ülkemizin var olan toplam 2.5 milyon hektar sulak alanın 1.3 milyon hektarı kurutuldu. Toplam sulak alanların yarısını kurutmuş oluyoruz. Amik Gölünün kurutulması Amik Ovasında bir doğa felaketine neden oldu. Ovanın milyonlarca yılda oluşmuş ekosistemi bozulmuştur. Yeraltı su kaynakları derinlere indi. Amik çiftçisi için su en pahalı girdi olmuştur.”
Canda, Amik Ovasında yeniden bir doğa felaketinin yaşanmaması ve Gölbaşı Gölü’nün korunması için üniversite olarak çalışma başlattıklarını ifade etti.
Abdurrahman Tümer Mart 2011
AMİK GÖLÜ
Tarım devrimi, tarihte öncesinde başımıza gelmiş en büyük felaket olabilir. Toplum olarak yaşamaya başladığımız bu dönemden itibaren adım adım doğayı dışımızda bir yer olarak algılamaya başladığımız söylenebilir.
Doğayı düşünmenin kendimizi düşünmekten farklı bir şey haline gelmesinin temeli bu dönemde atıldı. Halen debelenip kendimizi anlamaya çalışmamızın boşa gitmesi ya da kesin sonuç vermemesi doğayla uydurduğumuz bu ayırımdan kaynaklanıyor olabilir.
“Doğaya saygı” ya da “doğa sevgisi” kavramları şimdi ne kadar moda olursa olsun, aslında doğayla aramıza ördüğümüz duvarın değişik bir biçimde örülmeye devam edilmesi değil midir? Gene de bu duvarların ömrünü tüketip yakın bir zamanda devrileceğinin habercisi olan sevgi ve saygı kavramlarını önemseyelim.
Ekmeye en kolay yerlerden başladık. Yüksek verim az emek, zamanla ekilebilecek her yeri ektik, ektiğimiz yeleri çölleştirdikçe yeni yerlere yöneldik. Dağ, tepe, dere ova ekmedik bir dirhem toprak bırakmadık. Gölleri kuruttuk, barajlarla suların akışına hükmettik. Bu başarılarımızla gurur duyduk. Kendi yaşamımızı genişletmekten daha masum daha doğal ne olabilir ki? Oysa bir Amerikalı yüz Bangladeşli kadar tükettiği halde Bangladeş toplumunun çok daha mutlu olduğunu biliyoruz.
Beslenmek için değil de başka sorunlarını çözmek için yiyen bir toplumu doyurmak nasıl mümkün olabilir? Obezleşmekte olan bir topluma kurban edilmiş bir Amik gölü değil onlarca, yüzlerce göl, dere, nehir, denizimiz var. Şimdi bu günlerde derelerimiz sermayeye kurban ediliyor. O dereler bizim damarlarımız. Damarlarımız satılıyor ve para etmesine sevinmemiz isteniyor. Bu şekilde, yoksulluktan korktuğu için sermayeye köle olmayı sevmiş bir toplumu; Topraksız tarım, GDO, uzay teknolojili tarım vs, hatta Satürnü bile eksek doyurma ihtimalimiz var mı?
İslamiyet açısından baktığımızda Allahın buyruklarına da uyduk. Bu dünyayı bir nimet olarak gördük. Emrimize amade yaratılmış. Dünyanın keyfini sürmeyi böyle anladık. Dünyayı yemenin aynı zamanda kendimizi yemek olduğunu fark etsek bile bunu görmezlikten gelmek herkesin işine geliyor.
Kısacası bu ölümü öteleme oyununun sonuna geldik. Bu oyunun boşuna bir debelenme olduğunu çoktan anladığımız günümüzde, ölümü öteledikçe daha da içimize girdiğini fark ettiğimiz halde bu oyuna katılmak istemeyen bizler, mütevazi küçük hayatlar kurmaktan korkmadan yaşanacak toplumlar hayal etmek istiyoruz. Amik gölünün tekrar eski yerinde kuşlara, böceklere, solucanlara ev sahipliği yapacağı günleri düşlüyoruz. Birbirimizle kuracağımız ilişkilerde sevgiyi giyimde kuşamda değil birbirimizde arayacağımız, yamalı elbiselerle dolaşıp birbirimizi öylece sevebileceğimiz bir dünya düşlüyoruz. Yıllanmış elbiselerimizin yamaları ile kendi hayatlarımızı bir sanat eseri haline getirerek yaşayacağımız günler hayal ediyoruz.
İhsan Özal Mart 2011
Amik Gölü
Amik gölü, dünya çapında kapitalist talanların son hızla salgın gibi yayıldığı bu yüzyılda daha çok para kazanma arzusu yüzünden yok edilmiştir.
Kuş göç yolunun önemli bir uğrak yeri olan Amik gölü, sırf Havaalanı yüzünden yok edilmedi. Amik gölünün yok edilmesi bana göre dünya çapında kapitalist güçlerin kontrol edemediği tarım alanlarını telef etmek, bölge halkını bu gelirden mahrum bırakmak ve dev marketlerde sattıkları gdo’lu ürünlere yönlendirmenin uzun bir hikâyesinin sonucudur bu yaşananlar…
ABD ve Avrupa devletlerinin mutabakatıyla Doğal hayat bilinçsizce yok edilmiyor. Bilinçli ve planlı yapılıyor her ne çevremizde değişiyorsa… Hiçte doğal olmayan yollarla yapılıyor. Doğal afetler oluyorsa gelişi güzel ve alışılmadık şekilde oluyor ki,
bunu doğal karşılamamak lazım. Çünkü termik santraller çöl veya okyanuslarda patlatılan hidrojen ve atom bombalarının bozduğu doğa dengesinin bir sonucudur bu çevre felaketleri.
Bozulan dünya dengesi, bu tahribatlarla kalmamış. Yukarıda anlattığım elverişli tarım alanları da çölleştirilerek kontrol edilebilir. Pazar oluşturma çabalarının bir sonucudur kurutulan Amik gölü…
İhmal edilen ve % 100 faal olmayan GAP projesinin geciktirilmesinin sebepleri de aynı. Her nedense seçtiğimiz yöneticiler güçlü bir tarım ve sağlıklı gıdayı kendi halkına layık görmüyor. Bunları bilmeden yapıyor olabilirler. Ama yapılmasını bu tahribatların olmasını planlayıp uygulamaya koyan ve yöneticilerimize bu planları dikte eden yabancı devletler, bu gelişmelerden ziyadesiyle memnun.
Vah Amik ovam vah, akacak bir damla gözyaşın kalmamış belli…
Kuraklığa da mahkûmsun, ufukları uzağı göremeyen yöneticiler yüzünden ebedi…
Fahir Semir Abacı Mart 2011
AMİK GÖLÜNÜN ÖLÜMÜ…
Amik Gölü ve bataklıklar 31000 hektar alana sahipti. Göl 9000 hektar, bataklıklar 22000 hektar alana yayılıyordu. Amik Gölünün besleyen Afrin ve Karasu Dereleri kışın aşırı yağış sonunda taşarak ovanın sular altında kalmasına yol açıyordu. Çevredeki dağlar nedeniyle denizden ve akarsulardan gelen nem Amik Gölü tarafından çekildiğinden ova bol yağmur alıyordu.
Yani iki şikayet vardı:
1- Gölün çevresindeki bataklıklar.
2- Aşırı yağmurlarda Afrin ve Karasu Dereleri nedeniyle ovayı suların basması.
Gölün oluşumu hangi yıllarda bilinmiyor. Ancak milyonlarca yıldır Amik Gölü var. 3 yılda yok edildi. Doğanın nimeti, Yaradanın nimeti… Nasıl açıklanırsa açıklansın yok oluşu insan eliyle. Hem de dünyanın en güçlü yasal organizasyonu devlet tarafından. Toprak isteyenlerin lobisi, siyasi iradenin oy kazanma kaygısı, devletin girişimi, duyarsız bir toplum… Çok cılız bir direnişin sonunda göl yok edildi. Bu cılız direniş gölün kurutulmasına değil, kentin ortasındaki Roma Köprüsünün yıkılmasına karşı yapıldı. Tarih ve kültür bilincine sahip birkaç bürokrat köprüyü korumak için ellerinden geleni yaptılar. Ne yerel basın, ne de ulusal basın gölün kurutulmasına karşı çıkmadı.
GÖLÜN KURUTULMASININ AŞAMALARI
Göl konusunda en büyük şikayetler yaz mevsiminde kısmen sularının azalmasıyla çevresinde bataklık oluşması, sıtmanın yaygınlaşması idi.
Gölün çevresindeki bu bataklıkların kurutulmasını hedefleyen çalışmalar Fransızlar zamanında başladı. Fransızlar bataklıkların kurutulması için teknik çalışmalar yaptılar.
1940lı yıllarda Hatay artık Türkiye’nin bir vilayeti olduğundan hükümet bataklıkların kurutulması için çalışmalar yaptı. 1946 yılında bataklıklar okaliptüs ağaçları dikilerek, kanallarla akıtılarak ve Asi’nin yatağındaki taramalar yoluyla yapıldı. Buradan ortaya çıkan 40.000 dönüm arazi 1948 yılında dağıtıldı.
İkinci büyük bataklık kurutma işi 1956 yılında gerçekleşti. Bataklıkların önemli bir bölümü daha kurutularak dağıtıldı.
Bataklıkların kurutulması işine aşama aşama ve yıllarca devam edildi. Ancak gölün sularını boşaltmak hiçbir hükümetin gündemine gelmedi. Ta ki 1966 yılına dek. Gölün kurutulması işine o dönemin başbakanı Süleyman Demirel destek verdi. Amik Gölünün tamamen yok edilmesi işi A.B.D. İnternational Engineering Company (İECO) firması olan tarafından projelendirildi. Gölün kurutulması işi D.S.İ. tarafından ısrarla yönlendirildi. Süleyman Demirel’in içinden geldiği ve A.P. nin egemen olduğu D.S.İ. Amik Gölünün ortadan kaldırılması için özel bir misyon yürüttü. İECO tarafından hazırlanan proje raporunun VI. Bölümünde ‘İktisadi Mülahazalar’ başlığı altında verilen 1. ve 2. dereceden faydalar tahmine dayalı ve tamamen zorlama tespitlerdir. Arazinin artış değeri bile tahmin edilerek hesaba katılmıştır. Gölün kurutulmasının sözde ‘faydaları’ sıralanıyordu. Sanki bir cennet yaratacaklardı:
6.3.FAYDALAR
Amik Gölü Projesi ile 19700 hektar tarım arazisinin taşkınlara karşı korunma, ıslah ve drenajı ile ayrıca Antakya dahil olmak üzere birtakım yerleşme merkezlerinin taşkından korunması sağlanacaktır.
A. Birinci derece faydalar: Birinci derecede faydalar ya doğrudan doğruya masraflardan ve zararlardan kaçınmak ve genişleyen iktisadi faaliyetlerden sağlanan, artan net gelirle elde edilir.
1. Taşkınların sebep olduğu zararlar. Yıllık ortalama taşkın zararı 1275 T.L.dır.
2. Toprak ıslahı: Kazanılan 6300 hektar arazinin ortalama yıllık faydası 478.800 T.L.dır
3. Suya doygun toprakların drenajı. 7700 hektar arazi drenajdan doğrudan doğruya yararlanacaktır. Ortalama yıllık fayda 277.200 T.L.sıdır.
Taşkın zararlarının azaltılmasından 6217,000 T.L.
Toprak Islahı 478.800 T.L.
Araziden faydalanma derecesinin artması 277.200 T.L.
Toplam 6972.000 T.L
B. İkinci Derecede ve Görünmeyen faydalar. Projenin yaratacağı ücret, vergi ve net gelir artışları sayılabilir.
Yukarıdaki rakamlar gerçekleşmiş bile olsa yok olanın yanında değersizdir. Kuşlar, balıklar, böcekler, sazlıklar yok olmuştur.
Pamuk üretiminde kurutma öncesine göre birim üretim düşmüştür. Bu ciddi zararı ortaya koymaktadır.
Taşkınlar sık sık tekrarlanmaktadır. Yakın zamanda Antakya merkezi dahil can alan taşkınlar da belleğimizden silinmeyecek düzeyde üzücü olmuştur. Buna karşılık her yağmurdan sonra gölün çukur olan tabanında çok büyük bir alan sular altında kalmaktadır.
İECO firmasının proje raporunda gölün kurutulmasının nasıl yapılacağı da belirtiliyordu. Bu amaçla Asi Nehrinin yatağının göl taban seviyesinden daha aşağı indirilerek akış sağlanması ve gölün sularının boşalması planlanıyordu.
Asi Nehrinin taranma işlemine Temmuz 1969 tarihinde biraz gecikilerek geçildi. O zamanlar A.P. yanlısı bir gazete hemen her gün ‘Asi nehrinin taranmasına ne zaman geçileceği, neden başlanmadığı’ biçiminde yazılar yazdı. Ancak hırs esiri bu insanlar tarafından uygulanan bu yöntemde iki engel vardı. Demirköprü ve Antakya’nın incisi tarihi Roma Köprüsü. Raporda bu konuya da değinilmişti. Her ikisinin kaldırılması gerekiyordu. İşte bu noktaya gelince tartışmalar başladı. Antakya Müze Müdiresi Süheyla Keskil ve Eski Eserleri Koruma Derneği bu yıkıma karşı çıktılar. Roma Köprüsünün yıkılamayacağına karar verdiler. Gölün kurutulması işi durdu. Yani gölün kurutulması işi gölün kıymetinin anlaşılmasından değil tarihi miras Roma ve Hitit Köprülerinin korunması nedeniyle durdu. Ancak A.P. Hatay milletvekilleri, A.P. yanlısı bir gazete ve D.S.İ. mühendisinin yoğun çabaları sonucu devreye Demirel girdi ve Roma Köprüsünün yıkılmasına karar verildi. Karar Ankara’dan, Anıtlar Yüksek Kurulundan verildiği için Antakya Müze Müdiresi Süheyla Keskil karşı çıkamadı ve 1700 yıllık Roma Köprüsü 1970 yılı nisan-eylül aylarında tamamen yok edildi. Zaten muhalefet partisinden de bir tepki gelmedi. Toplum ise tamamen sessiz kaldı.
Taranma ve köprünün yıkım işlerine tanık oldum. Asi yatağına giren iş makinaları günlerce derinleştirme işlemi yaptılar. Asi’nin kenarlarındaki söğütler ve okaliptüsler kesildi. Halk piknikte gibi seyretmeye geldi. Hele köprünün yıkımı sırasında köylerden bile gelenler oldu. Asi sularının sıfıra dek indiği günlerde hazine avcıları da oluştu. Binlerce Roma Sikkesi el altından kuyumculara satıldı. Hafriyatçılar tarafından neler bulunduğunu bilmek ise olanaksız. Köprü yıkılırken lisede okuyordum. Sabah ve öğleden sonra iki kez okula giderken üzerinden 4 kez geçtiğimiz köprünün yıkımı dün gibi belleğimde.
Bu arada Asi yatağının taranması sırasında Bedevi denilen yerde (bugünkü Maksim Gazinosunun olduğu park cevresi) Asi yatağında değişiklik yapıldı. Bu bölgede bir kıvrım yaparak Çankaya’ların değirmenine dek sokulan Asi’nin yatağı değişince aslında karşı tarafta olan 50. Yıl Parkı sanki yer değiştirerek kentin eski bölgesine katılıverdi. Dünya kadar para ve mesai Amik Gölünü yok etmek için devlet tarafından harcandı.
Yerine yapılan betonarme köprü 1972 sonunda tamamlandı. 1973 yılında Amik Gölünün sularının boşaltılmasına başlandı. 1975 yılında göl tamamen boşaltıldı. Sazan balıkları, bıyıklı karabalıklar ve çok az yerde bulunan yılanbalıkları yok oldu, Turna, ördek, pelikan, leylek, sığırcık, çulluk, kaz ve diğer binlerce kuş türü çekip gitti.
Gölden kalan topraklara pamuk ekildi. Ancak ekolojik denge bozulduğundan toprak giderek niteliklerini yitirdi. Verim azaldı. Toprakta tuz miktarı arttı. Baskınlar yine gerçekleşti. Yağmurlar kışın büyükçe bir alanı su bastı. Amik Gölünden kalan arazi 6 metre çukur olduğundan küçükte olsa ovada bir göl oluşuyordu.
Amik Gölü uzunca bir süre haritalarda göründü. Bulmacalarda sorulması bir zaman daha sürdü. Sonraları haritalar değişti. Bulmacalarda “Hatay’da bir göl” sorusu sorulmaz oldu.
Amik Gölünün kurutulmasının büyük bir hata olduğu geçen 40 yıl içinde verilerle ortaya çıktı. Gölü yok etme konusunda öncülük edenler bile bu yanlışı anladılar. Ancak milyonlarca yıllık Amik Gölü bir daha geri gelmeyecekti.
Arif Okay Mart 2011
Antakya Düşünce Platformun Araştırmasıdır