I
Bu rayları baban döşetti buraya. Sen Alsancak’a gidip gelesin, diye.
Köyümüzün havası sana iyi gelir, diye.
Senin için yol açtılar, ağaç diktiler,
Bodur ağaçları yoldular, maviye yeşil kattılar senin için.
Bay Rees yaptırdı evinizin önüne bu Son İstasyon’u…
Sana inciler, boncuklar, ipekten kumaşlar getirsin diye…
II
Yüzlerini yeni yıkamış köylüler “gidiş” seferiyle dökülerlerdi yollara
bu istasyondan, ellerinde bakraçlar, sepetlerle 5.18 treniyle.
(Oysa bu tren, bu istasyon onlar için değildi, biliyor musun?)
Tütün, incir ve üzüm işletmelerine Bucalı göçmen kadınları taşırdı bu raylar…
Kavalalılar, Dramalılar, Boşnaklar…
Tobacco, Olston, Di Amerikan Tabacco…
“Dönüş” seferinde tütün kokulu kadınlar doldururdu vagonları,
Sen, işçi ve yorgun kadınların düşlerini bililir misin?
III
Okul çıkışında oturur bu istasyondaki bankta sohbet ederdik seninle
Düşlerimizde yolculuklar yanıp sönerdi uzak yerlere.
Ellerim ellerine bir çift güvercin olurdu habersiz.
IV
Yorgun trenler kadar yorgun başımı
kim bilir kaç kez dinlendirmek istedim tren yollarında,
kim bilir kaç kez karanlık geceyi üstüme çekip uyumak istedim tenhalarda
o zaman her tren istasyonunda çarpan yürek benimdi,
ufka açılan her vapurda ümitlerim vardı,
limanı olmayan gemi bendim çılgın dalgalarda.
Pusulasını atmış, haritasını yırtmış bir yolcuydum ben;
dalgalar beni bu sahil kentine itmiş.
Yalnızlığın ortasında mahzun bir istiridyeyken
ansızın mahzenime vuran sıcak bir ışık oldu sesin,
bir künyeden daha fazla bir şey olduğumu öğretmiş.
Bilemedim meğer seninmiş her uçurumun kenarından beni çeken el.
Bilemedim meğer her sabah sana uyanıyormuşum.
Anladım, sevdiğim her şeyde seni aramışım yıllarca.
Anladım Düden’de seyrettiğim şelale senin saçlarınmış.
Senin gözlerine bakmışım Harran’da her yaz gecesi.
Şu zümrüt dağlarda akan pınar senin sesinmiş.
Anladım, bu sonsuz Akdeniz, yüreğine misalmiş.
Şimdi ben sana hasretim tohumun ışığa hasreti kadar.
Uçmak isterdim şimdi, özgür güvercinler emsalim.
Şafak ne, künye ne, haki elbiseler ne?
Senden gelen ışıkla yüreğim filizlendi.
Işığım, ümidim, sebebim…
Şimdi doğmak isterdim renklerle ya bir kelebek ya çiçek,
Buca’da, tren rayları üzerinde,
Eski bir zaman hikâyesinde.
2006’da hizmete kapatılan Buca tren istasyonunda toprağa karışan raylar (2021).
Ümit Yıldırım