Maeve Bincy yazın hayatına gazeteci olarak başlamış. Radyo programları, öykü, deneme ve birçok dünya diline çevrilmiş romanları ile tanınan bir yazar. İrlanda’da bir edebiyat etkinliğinde bir konuşmasını dinlediğim, birkaç cümle konuşabildiğim bir kişi. Ülkesinde diğer yazarlarca yardımcı, başarıyı alkışlayan bir yazar olarak tanınıyor. (Agnostik/Dinsiz.)
Margaret Atwood şiir, deneme, eleştiri, roman yazan bir feminist ve Kanadalı milliyetçi. Post-modern kurmaca yazarları arasında en tanınanlardan birisi. Yazıları şiir ve düzyazı arasında gider gelir. Ne yazarsa yazsın keskin, nükteli, inandırıcı üslubu göze çarpar. Keskin fikirleri ile biraz itici, soğuk bulunsa da o, yolundan vazgeçmeyen, tarzı ile birçok yeni yazara ilham olmuş biri.
Maeve Binchy’nin roman dili kin ve nefretten, kötülükten tamamıyla arınmış. Yalın, anlaşılabilir bir dil. Kahramanlar ve dertleri akrabamız, komşumuz kadar bize yakın. Bizden biri.
İrlandalı arkadaşımın 1976 yılında Cork’da gazete yazılarını topladığı ilk kitabı “My First Book”’u elime tutuşturması ile tanıdığım, sonrasında gazete yazılarını ve radyo programlarını dinlediğim yazar.
Benim favorim olan, 1982 yılında yayınlanır yayınlanmaz okuduğum “Light a Penny Candle” romanı. Bu ilk romanın 1983 yılındaki telif hakkı satışı 52.000 sterlin, o güne kadar bir yazara ödenmiş en yüksek ücret. Sayesinde iki aydır ödeyemedikleri ev kredi borcundan ve mali problemlerden kurtulmuş. Binchy, sonrasında da astronomik paralar kazanmaya devam etti. “The Glass Lake” (1994) ikinci favori kitabım. Arada birçok başka kitabını da okudum.
Binchy’nin kahramanları bazen kötü yollara saparlar, bazen yanlış kişiye âşık olurlar, bazen bozulan ama genelde sağlam arkadaşlıklar kurarlar. Dertleri, hayalleri vardır. Okur onlarla yaşar. Yazarın o nükteli dilinin akıp gittiği bu güzel romanlar, beklenmedik bir sonla ağzınızda değil ama edebiyatın aklınızda bırakacağı bir tat ile biter.
Atwood’un dili (İngilizcede) ağdalı, gizli özneli, devrik cümleler ile okuyucunun dikkatli okumasını gerektiren bir dil. Kelime çeşitliliği nicel açıdan, halk dilindeki yöresel kelimeleri bolca kullanan Yaşar Kemal’in kitaplarını anımsatıyor. Çok dikkatle okumazsanız romandaki en can alıcı olayı açıklayan satırı, şahane bir fikri kaçırabilirsiniz. Onun da kahramanları genelde kadın. Bu erkek dünyasında kadın olmanın dertlerini çeken, onlarla başa çıkış yolu arayan ama pek de bizden olmayan, yaşadıkları beynimize acı ve korku salan kadınlar bunlar. Maeve Binchy’nin karakterleri gibi içselleştiremediğimiz daha sıra dışı karakterler.
Binchy’nin kahramanları sorunlara er ya da geç çözüm bulurken, tünelin çıkışındaki ışığı öyle ya da böyle görürken, Atwood’un kahramanlarının pek azı o çıkışı bulur. Genelde okuyucuyu, sahip olduğu hakları kullanmazsa, o haklar elinden alındığında ortaya çıkacak manzarayı, bu kahramanların halini sergileyerek düşünmeye sevk eder.
Korku ve endişe dolu, kötünün de kötüsünü resmeden (distopik) “Damızlık Kızın Öyküsü” ile (İngilizce) tanımıştım bu yazarı yıllar önce. Türkiye’de de tanınan Atwood’un son okuduğum “The Blind Assassin” adlı kitabı “Kör Suikastçi” adı ile çevrilmiş. “Kör Suikastçı” Atwood’un bilinen yazı tarzının tüm özelliklerinin tadına varacağınız bir eser. Roman içinde bilim-kurgu, düşsel (fantastik) bir roman daha var. Çok ilginç bir roman. İlk kırk-elli sayfayı okumadan roman kahramanı kim, kim kimin ailesinden, bunları anlamak, bağları keşfetmek okuyucuya kalıyor. Tam da dikkatinizi vereceğiniz ağır bir romana başlama havasında değilseniz ve bilim-kurgudan hoşlanmıyorsanız ilk başlarda okumak için zorlanacağınız bir kitap. Ama sakın vazgeçmeyin. İki kız kardeşin yaşam sarmalında geçen olaylar sayfa sayısı arttıkça sizi de saracak. Düşünceler denizinde kulaç atacaksınız. Bitirdiğinizde edebiyat sevginizin size bu güzel kitapla buluşma olanağı verdiği için mutlu olacaksınız.
Binchy’ye dönersek, yazarın “Ruh ve Yürek” romanında her kitabında olduğu gibi kahramanlar sayıca oldukça fazla. 2002’de geçirdiği bir kalp rahatsızlığı bu romana ilham olmuş. Kocasının ihaneti ile başa çıkmaya çalışan, kızları ise kendi havasında olan bir doktorun, bir de iş değişikliği ile mücadele etmesi gerekiyor. Bir hastane bünyesinde yeni kurulan kalp hastalıkları kliniğinin tüm kuruluş işlerini yükleniyor. Klinikte çalışacak tüm kişilerin hayatlarına da sokuyor yazar okuru. O kadar çok kişi var ki, okur ilk kahramanları unutmak üzereyken yazar bağları kuruveriyor. En ilginç olan da bu romanda karşımıza çıkan bazı kahramanların Binchy’nin daha önceki romanlarından tanıdığımız kişiler olması. Sıralı okunmasa da sakıncası olmaz. Ama romanların yayınlanış yıllarına göre okuyan için elbette ayrı bir zevk. Bu açıdan “Ruh ve Yürek” uzun bir sıla dönüşü memlekete kavuşma zevkini tattırıyor adeta. Acılar, terslikler, güzellikler… Bir çırpıda okuyacağınız, ama yaşama bakış açısından düşüncelerinizi etkileyecek bir kitap.
İki roman da uzun. İkisinin sonunda da sürprizler bekliyor okuru.
İki feminist yazar. Binchy iyimser, Atwood kötümser kalem. Ama ikisi de gerçekler üzerine yazıyor. Şöyle bir benzetme yapıyorum bu iki yazar arasında: Eğer bir maden işçisinin hayatının zorluğunu, dertlerini yazsalardı romanın ilk sayfasında çizilen resimde Binchy’nin kahramanı günün yorgunluğunu maltızda kaynayan patatesin karşısında çayını yudumlayan, o anın içinde mutlu biri, Atwood’un kahramanı ise yeraltında gün ışığından uzak dehlizde verdiği molada çayını içen, o anın içinde mutsuz biri olurdu.
İster kolay ister zor okunan kitaplar kategorisinde olsunlar, bu iki ünlü edebiyatçının bu ve diğer kitaplarını okumanızı öneririm. Beyninizi bu kitaplardan alacağınız tattan yoksun bırakmayın.
Muhsine Arda