Gümüşsuyu’ndan Taksim’e Uzanan Yol Üstündeki Sıcacık Evinde Hilmi Yarayıcı İle Soluk Soluğa,
Hilmi Yarayıcı; 1968 Antakya doğumludur. İlkokul, ortaokul ve liseyi Antakya’da okuyan Yarayıcı üniversite eğitimini 1993 yılında girdiği İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarında tamamladı. İlk gençlik yıllarından beri müzikle ve siyasetle uğraşmıştır. Hilmi Yarayıcı gerek siyasi mücadele gerek ise müzikal anlamda son derece önemli başarılara imza atmış, emekten, eşitlikten yana mücadele edenlerin yıllarca en önemli moral değerlerinden biri olmuştur. Severek sürdürdüğü müzik öğretmenliğinin yanı sıra müzik çalışmalarına da aralıksız devam eden Yarayıcı; birçok albüm çalışması ile dizi film müzikleriyle adından söz ettirmiştir.
Nebih Nafile: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; okul arkadaşım olarak, dostum olarak ve bir hayranın olarak senle röportaj yapmak hem keyif verici, hem de heyecanlı… Sevgi sıcağı dolu evinde çocuklarının müzik tınıları eşliğinde Cemile Hanım’ın kaynattığı kahve sohbetimize tat verdi. Söyleşimizin başında kısa bir özgeçmişinle başladık. Eklemek istediğin bir şey var mı?
Hilmi Yarayıcı: Bizim memlekete ait bir kültürel dokuyla ben de kendim ve ailem adına sana,” hoş geldin” diyorum.
N.Nafile: Musevi, Hıristiyan ve Müslüman toplumlarının, Türk-Kürt-Arap, Alevi-Sünni gözetmeksizin, çan-ezan-hazzan seslerinin yılardır birbiri ile harmanlaştığı ve halkların bir arada yaşadığı “Sevgi ve Hoşgörü” kenti Antakya toprağından mayalandınız. Antakya sizin için ne anlam taşıyor?
H.Yarayıcı: Antakya; beni, ben de Antakya’yı ifade ediyorum aslında. Her tür milliyetten; dili, dini, mezhebi, politik görüşü ne olursa olsun; sevginin kardeşliğin, hoşgörünün çok ve ortak kültürlülüğün hâkim olduğu bir yer olan Antakya’yı vücudumun her hücresinde hisseden biriyim. O yüzden bir yanıyla da benim yaşam biçimim ve kimliğimi koruduğum bir yer olması dolayısıyla Antakya benim için çok şey ifade ediyor.
N.Nafile: Dilerseniz söyleşimize biraz geçmişten başlayalım. Müzik hayatına nasıl başladın, bu sevda nasıl gelişti ve bu kadar sevileceğinizi tahmin ediyor muydunuz?
H.Yarayıcı: Çocuk yaşlarda; aile içinde, arkadaşlar arasında, okul gecelerinde şarkı söyleyerek başladım müzik hayatına. Daha sonra kendimi geliştirdikçe yapacağım çalışmaların da bilimsel bir temele oturması gerektiğine inanıp uzun süre özel dersler aldım, nihayetinde de konservatuar eğitimi aldım. Yaptığım her çalışma halkı, haklıyı, tüm güzel değerleri ifade ettiği için geniş yığınlar tarafından kabul gördü ve elbette beni mutlu etti.
N.N: Bu sorumu bölgede yaşayan tüm etnik ve inanç grupları açısından soruyorum; Hatay genelinde üretilen ve icra edilen, yöreye ya da yakın kültürel çevrelere ait müzikleri nasıl değerlendirirsiniz?
H.Y: Yıllar önce konservatuar öğrencisiyken bitirme tezim gereği Hatay ve yöresinde müzikal yapıya ve ortak kültürel etkileşime ait yaratılan şeyleri inceleme fırsatı bulmuştum. Herkesin bildiği, sevdiği, dilden dile dolaşan yöremize ait türküler olduğunu görünce bir kez daha mutlu olmuştum.”GÜL KURUTTUM” bunlardan sadece biri. Ritim ve müzikal yapısına baktığımızda etkilenmeler olduğunu da söyleyebiliriz. Çokça besteler yapılması gerekirken bu yönüyle kısır bir yapıya sahip olduğunu da söylemek sanırım yanlış bir değerlendirme olmasa gerek.
N.N: Adana, Hatay, Mersin’de yaşayan ve sizin de içinden geldiğiniz Arap-Alevi kültürünün yaşaması ve tanıtılması için neler yapılabilir? Siz bunun neresinde yer alıyorsunuz?
H.Y: Elbette Alevi olduğumu büyük bir gururla her fırsatta söyledim, söylüyorum. Bizim yöreye ait, Anadolu Alevilerinden çok farklı bir dokuya sahip olan Alevi kültürünü dini bayramlarda, ritüellerle, diliyle, inancıyla, insani tüm güzel değerleriyle yaşatılıyor olması çok doğru ve hoş. Ancak ben kendi adıma yaşama yalnızca bu pencereden bakmıyorum. Bakmak da istemiyorum. Daha kalıcı, sağlıklı bakış açısını; inanç, siyaset, sosyal ve kültürel açıdan hep sınıf temelli bir anlayışla yaşamın örülmesi gerekliliğine inanıyorum.
N.Nafile: Antakya, Samandağ ve çevre beldelerinde yapılan festivalleri nasıl buluyorsunuz? Bunların tek ve büyük (içinde edebiyatçıların da olduğu) festival halinde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.Yarayıcı: Orada yapılan hemen hemen tüm festivallere katılma şansı buldum. İnanılmaz güzel, katılımcı ve coşkulu festivallerdi. Ancak festivallere yaklaşım ve bakış açısından kaynaklı biraz da ekonomik nedenlerden ötürü hala amatörce yapıldığını söyleyebilirim. Elbette bu festivalleri ortaklaştırıp çok büyük bir etkinliğe de dönüştürülebilir. Ama yine de bütün dokuların yaşatılması için özellikle köylerde yaşayanlar açısından her yerde yapılmasından da yanayım.
N.Nafile: 23 Temmuz Antakya Festivali’ni nasıl buluyorsunuz? Antakya’dan çıkmış ve gerek ulusal, gerek ise evrensel değerlere sahip birisi olarak hiç davet aldınız mı?
H.Yarayıcı: Memleketimle ilgili bana en acı veren şeylerden biri de bu ne yazık ki. Çünkü böyle bir festivalde özellikle olmam gerektiğini düşünüyorum. Yöreye ait bu festivaller oranın tüm kültürel yapısını ve dokusunu yansıtır. Bunu dillendirmesi gereken öncelikle kişilerde oranın müzisyeni, ressamı, yazarı, şairi, düşün adamları vs. olmalıdır diye düşünüyorum. Bunu gittiğim her ilin, ilçenin festivalinde gördüm. Hatay’da ise ne yazık ki o güne ilişkin TV’lerde boy gösteren, popüler, ne olduğu belli olmayan sözde ”sanatçı” kimseler davet edildi, ediliyor.
H.Y: Sizin de bildiğiniz gibi ülke gündemi çok yoğun. Gün geçmiyor ki; olayların, katliamların, antidemokratik uygulamaların yaşanmadığı bir an olsun. Ne yazık ki toplumsal duyarlılık gösteren ve dokunan ”YANIYOR”. İstediğimiz adalet, halkın en geniş yığınlarının beklentisi bir türlü gerçekleşmiyor, ihtiyaca cevap vermiyor. Sosyal ve siyasal çatışmalar gün geçtikçe artarak devam ediyor, ortak paydada bir türlü buluşulamıyor.
N.Nafile: İyisi mi biz tekrar müziğe dönelim, siyaset beni fazla sarmadı. Biraz genel bir soru olacak. Müzikalite, evrenselleşme, ekonomik ve kültürel açıdan şöyle en tepeden bir bakışla Türkiye’nin genelinde müziğin durumu ve seviyesi tatmin edici mi?
H.Yarayıcı: Şu an için gidişatın müzik açısından da iyiye gittiğini söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Nerdeyse hiç kimse albüm çıkartamıyor. Çünkü hala telif sorunu çözülmüş değil, korsan engellenmiş değil. Yıllarca kafa yorup, emek harcayıp söz yazıyor, beste yapıyorsunuz. Ancak piyasaya çıktığı ilk gün o albüm internette paylaşılıyor, haklarınız korunmadığı için de tüm emekleriniz boşa gidiyor. Dolayısıyla ne müzisyen ne de firma sahibi albüm yapmak istemiyor.
N.N: “Özgün Müzik” tanımına katılır mısınız? Bu bağlamda kendi müziğinizi nereye yerleştirirsiniz?
H.Y: Herkesin kendine göre yarattığı şey özgünlük taşıdığı için yeterli ve doğru bir tanım değil bence. Sanat müziği de, arabesk de bir yönüyle özgün. Ben kendi müziğimi şu an” YENİ TÜRKÜ” olarak adlandırıyorum. Elbette bunun dünyada ilk ve önemli temsilcileri var. Theodorakis, İnti-i Limani, Bob Dylan, Jon Baez, Beatles gibi…
N.Nafile: Sevgili Hilmi Yarayıcı, yakın bir zamanda Kurgu Kültür Merkezi Yayınlarından yayımlanan “Güneş Hepimiz İçin” şiir kitabımın 2. Baskısı önsöz kısmında sizin yazınız yer aldı, katkın için teşekkür ediyorum. Şiirle aranız nasıl, Hilmi Yarayıcı ne tür kitaplar okur?
H.Yarayıcı: Rica ederim. Asıl ben sana teşekkür ederim. Böyle değerli bir yapıtı, şiirlerini, duygunu, yaşama bakış açını, sevgini bizlerle paylaştığın için. Ben, genellikle ve öncelikle siyasal teorik kitaplar okurum doğrusu. Ama bunun dışında romanlar, şiir kitapları da okurum tabii. Yeni( günümüz) şairleri dışında çok önemsediğim şairlerin şiirlerini tekrar tekrar okumayı da çok severim. Her okuyuşumda yeni ve farklı anlamlar da çıkarabiliyorum onlardan. Nazım Hikmet Ran, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Orhan Veli, Sabahattin Ali vs vs bunlardan bazıları.
N.N: Üretken yapını bilen bir dostun olarak az önce bana demosunu dinlettiğin yeni albüm çalışmanın çok iyi bir ses getireceğinden eminim. Besteler, yorumlar nasıl gelişti? Yeni çalışmalar hakkında konuşmak ister misin?
H.Y: Filistin’le ilgili Yiğit Tuncay’la yaptığımız nerdeyse 7 yıldır beklettiğimiz bir çalışma var. Bunun dışında bestelerden oluşan bir albüm de hazır. Ama az önce de söylediğim gibi var olan olumsuzluklardan dolayı çıkaramıyorum. Daha uygun zaman ve koşullarda sizlerle buluşturacağım bu çalışmaları.
N.N: Müziğin yanı sıra sevilen, sayılan bir eğitimcisiniz. Öğrencileriyle bir arkadaş, bir abi, baba gibi olan ve her fırsatta çevresine umut aşılayan Hilmi Yarayıcı eğitimi nasıl tanımlar, nedir öğretmen olmak? Öğrencilerinizle okul ortamı içerisinde ne gibi aktiviteler yapmaktasınız?
H.Y: İyi bir öğretmen olmak; birikimli, donanımlı, kendini birçok konuda yetiştirmiş, kişilikli, örnek bir yaşam ve bakış açısına sahip ama daha da önemlisi 3 S’yi içselleştiren ve bunu hayata geçirebilen biri olmalıdır. Ben de böyle yaşamaya ve bunları yapmaya çalışıyorum. 3 S: 1) SEVGİ, 2) SABIR,3) SÜREÇ… Öğrencilerimle elbette öncelikle dersleriyle, ders konularına ilişkin her şeyi konuşuyor çözmeye ve bildiklerimizi aktarmaya çalışıyoruz. Ama bunun dışında yaşama ilişkin hemen her şeyi de paylaşıyoruz. Müzikle ilgili de özel yeteneği olan arkadaşlarla farklı bir çalışma yapıp onları konservatuara hazırlamaya çalışıyorum.
N.N: Yine çok eskilere gelmek istiyorum. Bir yerin adını değiştirmek tümüyle tarihi ve geçmişi unutturmak anlamına gelir. İkimiz de eski adıyla Elektrik Orta Okulu’ndan mezun olduk. Köy Enstitülerini anımsatan okulumuzun şartları çok zayıf olmasına rağmen oradan mezun olanların çoğunun kendini ifade ettikleri aşikâr. Her engeli öğretmenlerimizle beraber aşardık. O yıllar için söylenecek çok şeyler var şüphesiz. Çok basit bir bahaneyle adını değiştirdikleri okulumuz Elektrik Orta Okulu yılları için neler söylemek istersin?
H.Y: Bu tür yaklaşımları benimsemediğim gibi şiddetle de karşı çıkıyorum. Yaşamımızın en güzel ve unutulmaz yıllarında paylaşımların, değerlerin yaratıldığı yerler oralar. Elektrik Orta Okulu, Kurtuluş Lisesi bunlardan bazıları…
Nebih Nafile: Antakya Kültür Sanat Dergisi Yayın Kurulu Üyesi olarak sıcacık evinde gerçekleştirdiğim bu güzel söyleşi için sana teşekkür ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum, güneşin hiç sönmesin…
Hilmi Yarayıcı: Ben de teşekkür ederim. Yaratıcılığın, mütevaziliğin, samimi dostluğun hep yaşasın. Antakya Kültür Sanat Dergisi okurlarına ve yayında emeği geçen tüm dostlara kendim ve memleketlim adına teşekkür ediyor, yayın hayatında başarılarının devamını diliyorum. Tekrar ”Hoş Geldin…” Sevgi Ve Saygılarımla.
Nebih Nafile & Hilmi Yarayıcı – 20 Kasım 2011 – İstanbul