Arap müzik dünyasının altın üçgenine komşu olan Nusayriler, maalesef güçlü bir müzik geleneğini günümüze kadar ulaştırabilmiş değiller. Oysa Şam, Beyrut ve özellikle Kahire kayıt altına alınmış ve aktarılagelmiş Arap müziğinin parıldayan yıldızlarıdır. Tarihi Andelüs İspanyasında hakkiyle notaya geçirilmiş ve bugünkü Flamenko müziğini emziren kayıtlar vardır. İngilizceye Arabian Nights (Arap Geceleri) olarak çevrilen ve Batı’da bu adla bilinen Binbir Gece Masalları’nda eşsiz mugannilerin, büyülü mızraplarıyla mutriplerin, bestesiyle icrasıyla musikişinasların var ettiği işret geceleri uzun uzun anlatılır. Taassubun körleştirmediği bu eğlencelerde de elbette müzik ön plandadır. Bu dönemin müzikleri de günümüzde marjinalleşmiş olsa da notasyonun yüzsuyu hürmetine yaşamaktadır. Elbette İran Denizi’ne komşu Arap halklar da Farisi etkiler taşıyan müziklerini yaşatmayı bilmişlerdir.
Gelin görün ki nedense başta kıyı Adana ve Mersin, Antakya, Samandağ, İskenderun ve Harbiye olmak üzere mümbit topraklarda yaşayan Nusayrilerin güçlü müzik kültürleri yok ya da tarihi seyir içinde yok olmuş. Bugün yöresel sanatçılardan Arap müziğinin temel direkleri olarak anabileceğimiz kanun ve özellikle ud icrası beklemek safdillik olur. Müziğin birleştirici ruhuna ve eğlendirme yetisine en çok ihtiyaç duyulan düğün merasimlerinde bu durum açıkça görülecektir. Naçiz yazarınız, bir düğün merasimi için bir araya gelmiş ve Arapça müzik eşliğinde eğlencenin yapıldığı törenlerden heves ve aşk ile bahsetmeyi isterdi. Fakat bu merasimlerde org ve davulun hırçınlıklarını, elektrosazın güfteye de dansa da akla da uymayan can sıkıcı sesini duydukça unutulan düğün şarkılarının acısını hissediyorum her seferinde. Eşsiz hançereli icracılar yetiştiren bir halkın evlatlarından, kulaklara reva görülen bu işkenceyi duymanın en hafif deyişle kalbimi kırdığını söylemek zorundayım. Oysa Sabah Fahri, Feyruz, Ferit el Atraş, Ümmü Gülsüm, Abdulhalim Hafez, Vadi el Safi, Marsel Halife (Transkripsiyon için bağışlayın ancak Abdel Halem, Wadee, Marcel… Yazmaya elim varmıyor, Arapça isimleri Anglosakson yöntemiyle transkribe etmeye elim varmıyor.) Antakyalının değil de kimin komşusudur? Bu isimler içindeki klasik icracıları değil de en azından popüler olanları dinlemesini bekleyemez miyiz yöre sanatçılarından?
Şu soru hep aklımızda olmalıdır: Televizyonsuz, radyosuz, internetsiz dönemlerde (evet, insanlık böyle dönemler de yaşadı), yani şunun şurasında birkaç on yıl önce şiir veya şarkının yarattığı ritme ihtiyaç duyulan ortak iş sahalarında (beraberce ağ çeken Çevlik balıkçıları, demir döven Uzun Çarşı ustaları, ipek eğirmek için bir arada çalışmak zorunda olan çarşı kazzazları, harman düvenleyen Buhayre komşusu çiftçi…), düğünlerde, bayram eğlencelerinde müzik icrası nasıldı, hangi enstrümanlar vardı, hangi şarkılar söyleniyordu? Bunlardan daha önemli bir soru daha var: Bu kayıp ezgilere ulaşmanın bir yolu var mıdır? Bugün saygıyla anılan bir bilim dalı hâline gelmiş etnomüzikolojiye yönlendirilecek yöre gençleri belki de bu sorulara cevap bulacaklar.
Unutulmuş bir şarkı acaba en son hangi evde, hangi köy kahvesinde söylendi? İşte o ev, o kahve bir çeşit kıyameti yaşamıştır aslında. Kaybolan her şarkı kaybolan bir hayat kadar değerlidir, evet.
Bir küçük rüya-anıyla bitiriyorum.
“Hitler bıyıklıydı. Faşistliğinden değil, Almanları daha yiğit bulduğu, bir de bahçe duvarı yüzünden bir küs bir can ciğer olduğu Abid Amca’yı kızdırmak için savaşta onları tutuyordu. Sonradan sonraya devrimci oğulları ve yeğenlerine kan kusturmuş olsa da bıyığını kesti. Hakkını yemeyelim, Kurban bayramlarında erkek kurbanın en güzel parçalarını da kendisinden daha yoksul ve yarı meczup Abid Amca’ya gönderirdi. Bayramların hep beraber kutlandığı, Paskalyada da Ramazanda da Şıninide de ortak ve mukaddes bir coşkunun hissedildiği günlerdi, eski günler, unutulmuş ve güzel günler.
Çok küçük yaşlardayken onun loş odasına çekilmesini ve oda tebdilinin evinde yarattığı heyecanı, bir ritüeli yaşayan derviş gibi heyecanla izlerdim. Entarisini giyer odasına geçerdi. Karısının hazırladığı nargile odaya taşınırken çifte kavrulmuş acı kahvenin rayihası odayı doldurur, o da Şam Radyosu’ndan haberleri dinlemek üzere sedire kurulurdu. Bu oda yarı kutsal bir yasak bölgeydi. Işıklı radyo hafif cızırtılardan sonra Kahire’den Şam’a döndüğünde kim bilir hangi kanlı ya da mesut haberleri bir ibadeti yerine getirir gibi sabırla ve hiç kıpırdamadan dinlerdi. Arada bir nargile fokurdar, bu, güzel sesli Arap spikerin okuduğu haberlere eşlik etmeye cesaret eden tek ses olurdu. Abdülnasır’ın heyecanlı bir konuşmasa denk gelinirse kanal sabitlenir o günkü programı zaman zaman bir saatten fazla süren bu konuşma ve bu konuşmanın onda yarattığı yeis, heyecan, coşku artık hangi duyguysa bu duygunun izleri belirlerdi. Dünya gündemi ne olursa olsun tam yarım saat süren haberlerden sonra gecenin eğlenceli kısmı başlardı. Artık ibrenin Şam’dan Kahire’ye dönme vakti gelmiş demektir. Eğer müzik yayını başladıysa odasında tek başına radyo dinleyen bu adam, yan odadaki bizleri düşünür ve radyonun sesini açardı. Artık Ümmü Gülsüm’ün, Ferit el Atraş’ın, Sabah Fahri’nin saati gelmiş demektir.
Şarkılara bazen eşlik eder miydi yoksa çocuk zihnim öyle mi yakıştırıyor emin değilim. Ben cesaret edemedim fakat babam sormuş (babamdan 30 yaş büyüktü) neden haberler Suriye’den müzik Mısır’dan diye. O da sınıflandırmış (hafifleterek söylüyorum), Mısırlıların eğlenceye daha yatkın, Suriyelilerin ciddi olduğunu ama aslında en güzel şarkıların, kasidelerin hatta latmiyelerin bile Antakya ve havalisinden çıktığını ancak bunların radyonun metalikleştiren cızırtıları arasında kutsiyet ve letafetini kaybetmemesinin; düğün evlerinde, yüksek duvarların ardında kalmasının daha iyi olduğunu söylemiş.”
Arapların meşhur yenilgisinden sonra Ümmü Gülsüm’den Harabat (Harabeler)’ı dinlerken koca bir coğrafyanın ağladığını da hatırladım bunları düşünürken. İlk defa evimize yüz adım mesafedeki Katolik Kilisesinde duyduğum “Telc Telc (Kar Kar)” Noel ilahisini yıllar sonra Feyruz’dan dinlerken hissettiklerimi; Cebel Akra eteklerindeki bir düğünde, incir rakısıyla aklımız yakışıklı, ruhumuz sermest olmuşken “debki”ye verilen kısa arada, kız evinden bir ninenin okuduğu “maval” ile titreyen kalbimi; hiç beklenmedik bir yerde, bir avuç zenci çocukla, Bint Eşşelebiyya’yı, söylediğimi, onlarla “İnti Ğayneyye”, diyerek andığımız muhayyel sevgilinin güzelliğini düşündüm. Belki, dedim; belki de rüyaydı.
Faris Kuseyri – Ağustos 2011
Hatay Türküleri
Hatay’ın Türkiye illeri arasında yer alması 1939 yılında gerçekleşmiştir. Bu nedenle kültürel birikimleri benzer kültürlere sahip komşu illerden Adana, Maraş, Osmaniye, Kilis ve özellikle Gaziantep tarafından sahiplenilmiştir. Bu olgu Halk Kültürüne de yansımıştır. Konumuz olan Halk Müziğinde de aynı durum vardır. Örneğin kime çıktığı tüm Antakyalılarca bilinen Zello Zello türküsü. Berber türküsü de bazı gruplar tarafından Kıbrıs türküsü olarak albümlere girmiştir.
Hatay türkülerinin bazıları tipik bir yerel hava estirmektedir. Örneğin Arabacı, Bağdad’ın Hamamları. Bazıları Alaturka Türk Müziği kıvamındadır. Altın Tasta Gül Kuruttum, Gül Budanmış Dal Dal Olmuş; Şu Karşıki Dağda Kar Var Duman Yok gibi. Halaylarımız da vardır. En ünlüleri Al Mendili Mendili, Dama Vurdum Bir Depik, Kırıkhan, Şenköy, Garibin Ayağı, Koyser (Kuseyri) gibi. Ancak bu halaylardan bazıları komşu iller tarafından kendi halayları gibi oynanmaktadır. Kırıkhan, Koyser, Serji, Arabi, Halebi, Şirvani (Kız Evi) birer örnektir. Yalnız bu halayların bazılarının Kürt halk kültürüne ait olduğu bir gerçektir. Ancak eski kaynaklarda bu konu örtülmektedir.
Oy Gelin Kınan Kutlu Olsun türküsü Gelin Ağlatma Türküsü olarak geçer ve kına gecelerinde söylenir.
Bahar aylarında seyranlarda kurulan salıncaklarda söylenen türkülere de Sallangaç Türküleri denir. Bunların başlıcaları Hanım Arabaya Binmiş, Derelerde Biter Haşiş, Yaprak Gazellendi, Ninam türküleridir.
1939 yılı başında Hatay’da 25.000 nüfusa sahip olan Ermeniler bugün 1000 civarındadır. Bilinen türküleri Hala Hala Ninnoyı türküsü çok güzel bir ezgiye sahiptir.
Bazı türküler Hatay’a mı aittir tartışılabilir. En belirgini Lofça’nın Ardında Kaya 1 türküsüdür. Muzaffer Sarısözen’in 1945 yılında Mehmet İpekçi’den derlenen bu türkü Rumeli türküsü özelliğindedir. İki versiyonu olan bu türkünün Lofça’nın Ardında Kaya 2 adıyla kayıtlı olan versiyonu Muzaffer Sarısözen tarafından Osman Pehlivan’dan alınmıştır. Bu Rumeli türküsü diye geçer. Her ikisinin ezgisi aynıdır. Sözlerde çok az farklılıklar vardır. Ancak her iki versiyon da tipik bir RUMELİ türküsüdür. Antakya Halk Kültürü ile benzeşmez. Antakya’ya bu türkünün nasıl geldiği tam olarak bilinmemekle birlikte Bulgaristan’ın Lofça Kasabasından göç yoluyla Çukurova’ya gelenler tarafından söylenmiş ve taşınmış olması akla en yatkınıdır.
Lofça’nın Ardında Kaya-1
Derleyen: Muzaffer Sarısözen
Kaynak: Mehmet İpekçi
Nota: Muzaffer Sarısözen
Yöre: Hatay
Öyküsü olan bir türküye değinmek istiyorum. Kilci Emmi türküsü. Bu türkünün öyküsünü Güney Rüzgarı dergisi 112. sayısında yazmıştım. Halen yaşayan Gaziantepli THM sanatçısı Necla Erol 1960lı yılların ortasında iki Hatay türküsünü arkalı önlü plağa okumuştur. Bir yüzünde Kilci Emmi diğer yüzünde Bir Dalda İki Kiraz 2 (Ağam Kundurandan Bileyim). Her iki türküyü de derleyen Antakyalı öğretmen Halil Gencoğlu’dur. Gencoğlu üniversite yıllarında saz çalıp söylerdi. Kilci Emmi’yi Sıdıka Şerbetçi’den, Bir Dalda İki Kiraz türküsünü de Fatma Okay’dan almıştır.
Necla Erol daha sonraki yıllarda Kilci Emmi türküsünü yeniden plağa okumuştur. Diğer yüzüne bu kez Sabahın Seher Vaktinde adlı türkü yer almıştır.
TRT repertuarında 4290 numara ile kayıtlı olan Bir Dalda İki Kiraz ile Kilci Emmi türkülerinin derleyicisi Halil Gencoğlu olduğu halde yanlış yazım nedeniyle Sarıoğlu olarak geçmektedir.
Yeri gelmişken Hatay repertuarına 28 türküyle en çok türkü kazandıran Sıdıka Şerbetçi’yi saygıyla analım.
Şimdi bilinen Antakya Halk Türkülerinin listesini verelim.
Hatay Türküleri | ||||
R. NO | TÜRKÜNÜN ADI | YÖRE | KAYNAK KİŞİ | DERLEYEN |
475 | Al Mendili Mendili | Antakya | Yöre ekibi | Muzaffer Sarısözen |
4424 | Allı da Yemenim Allım | Antakya | Mehmet Parlak-Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
485 | Altın tasta gül kuruttum | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Muzaffer Sarısözen |
915 | Aman Aman Bağdatlı | Antakya | Necmettin Melek | Muzaffer Sarısözen |
2869 | Ateşim Yanmadan Tütünüm Tüter | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
UH 0712 | Benden Selam Söylen Beyefendime | Kırıkhan | Asım Kuzuluk | Halil Atılgan |
4290 | Bir Dalda İki Kiraz-2 | Antakya | Fatma Okay | Halil Gencoğlu |
UH 0852 | Çıksam şu dağlara da bugün yaz gelirm’ola | Kırıkhan | Topal Abdo-İzzet Özkan | Halil Atılgan |
2059 | Damdan dama ip gerdim (Şirinim) | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Muzaffer Sarısözen |
1015 | Eli Elime Değdi Hem Ben Yandım Hem Kendi | Şenköy | Mahmut Kuşçu | Muzaffer Sarısözen |
2058 | Fincanı Taştan Oyarlar-3 | İskenderun | Nimet Nergiz | Ankara Devlet Kons. |
721 | Gökte Yıldız Yüz atmış | Yayladağı | Ahmet Tekelioğlu | Muzaffer Sarısözen |
664 | Gül Kuruttum | Hatay | Mehmet İpek | Muzaffer Sarısözen |
UH 0640 | Halep’te bir güzel gördüm | Kırıkhan | Asım Kuzuluk | Halil Atılgan |
1912 | Kıbrıs Dağlarının Aman Şarına | Antakya | Veli Gönül | Ankara Devlet Kons. |
2722 | Hanım Arabaya da Binmiş | İskenderun | Nimet Nergiz | Ankara Devlet Kons. |
1101 | Hasan Dağı Oymak Oymak | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Muzaffer Sarısözen |
3148 | Kaleden İndirdiler | Hassa | Ali Arı | Ali Canlı |
3925 | Kuyu Başında Bakır | Antakya | Sabahat Bilen | Kemal Karasüleymanoğlu |
590A | Lofça’nın Ardında Kaya 1 | Hatay | Mehmet İpekçi | Muzaffer Sarısözen |
1787 | Mavilim Yakdın Beni | Antakya | Yöre ekibi | Muzaffer Sarısözen |
1995 | Oy Gelin Kınan Kutlu Ola | Antakya | Nimet Nergiz | Ankara Devlet Kons. |
474 | Pınara Vurdum Kazmayı-1 | Antakya | Emel Akçay | Muzaffer Sarısözen |
504 | Şu Karşıki Dağda Kar Var Duman Yok | Hatay | E.Akçay-Halide Alkan | Muzaffer Sarısözen |
768 | Tütüncüden Tütün Aldım | Antakya | M. İpekçi-S. Şerbetçi | Muzaffer Sarısözen |
2609 | Uzun Kavak Gıcır Gıcır Gıcılar | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
1829 | Vardım Bakdım Süt Pişirmiş (Meryem) | Antakya | Mehmet İpekçi-İzzet Özkan | Ankara Devlet Kons. |
UH 0754 | Yürü bre yiğit de yol ile yürü | Hatay | Mevlüt Kahraman | Halil Atılgan |
4466 | Neriye Gidersin Ayşem | Antakya | Mehmet Parlak | Ankara Devlet Kons. |
1829 | Sallanı Sallanı Gel Kız Yanıma | Antakya | Aşık Ali Vural | |
4427 | Alıver Kahvecibaşı Nargile Serini | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
4464 | Ayağına Giymiş Mesti Çorabı | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
2707 | Dam Başına Çıksam (Salıncak Türküsü) | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
4465 | Elmas Dolu Çekmecesi | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
4428 | Yeşil Çadırlar Kuruldu | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
4426 | Ferhat Gibi Dağ Deldim | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Ankara Devlet Kons. |
475 | Karanfil Katar Oldu | Antakya | Bilinmiyor | Muzaffer Sarısözen |
794 | Bekliyorum Neredesin Sevgilim | İskenderun | Gül Ahmet Yiğit | Halil Atılgan |
1429 | İndim Çayır Biçmeye Güzelhan | Şenköy | Yöre ekibi | Muzaffer Sarısözen |
Kilci Emmi | Antakya | Sıdıka Şerbetçi | Halil Gencoğlu | |
Gül budanmış | Öksüz Dede | Cemil Demirsipahi | ||
Yine Tazeledin Eski Yaramı | Antakya-İsk. | Neşet Sebe | Halil Atılgan | |
Benim Kara Gözlü Yarim | Antakya-İsk. | Gül Ahmet Yiğit | Gül Ahmet Yiğit | |
Gülüzar | Antakya-İsk. | Gül Ahmet Yiğit | Gül Ahmet Yiğit | |
Hele Bacı | Antakya-İsk. | Gül Ahmet Yiğit | Gül Ahmet Yiğit | |
Karşıda Kavun Yerler | Antakya-İsk. | Neşet Sebe | Halil Atılgan | |
Bir Yüce Beydim (Hurşit) | Hatay | Hüseyin Özkan | Halil Atılgan | |
Hala hala ninnoyı | Vakıflı Köyü | Panas Kartun | ||
Bahçevancı Kız | Hatay | Ali Can-Mehmet Hataylı | Cemil Demirsipahi | |
Cilli’nin Dağları | Hatay | Harun Ali | Necmettin Melek | |
Gemi Gelir Aka Aka (Kaptan Paşa) | Antakya | Cemile Kılbey | Muzaffer Sarısözen | |
Hekimbaşı | Antakya | Cemile Kılbey | Muzaffer Sarısözen | |
Havalandı Deli Gönlüm | Antakya | Cemile Kılbey | Sadık Ayhan İpek | |
Yüksek Minarada Ezen Okunur | Antakya | Muzaffer Sarısözen | ||
Derelerde Biter Haşiş | Antakya | Cemile Kılbey | Sadık Ayhan İpek | |
Köroğlu Yiğitlemesi Cengi Harbi II | Hatay | Cemil Demirsipahi | Gül Ahmet Yiğit | |
Kaynana Kazan Karası | Hatay | Necmeddin Katip | Yusuf Ziya Demirci | |
Başka Bir Gelin | Hatay | Necmeddin Katip | ||
Samandağı (Musa ile Hızır) | Samandağı | Fevzi Dönmez | ||
Yayladağı (Yoktur İlçemin) | Hatay | Abdullah İnanöz | ||
Şavo Gelin | İskenderun | Gül Ahmet Yiğit | Halil Atılgan | |
Huri Melek Var mı Soyunda | Hatay | İzzet Özkan | Halil Atılgan | |
Hasan Dağı Oymak Oymak 2 | Hatay | Hataylı Zeki | Yusuf Ziya Demirci | |
Gene Tuttu Şu Dağların Boranı | Hatay | İzzet Özkan | Halil Atılgan | |
Zello Zello | Antakya | |||
Bulanık Ağıtı (Bulanık’ın Yolu) | Erzin | |||
Ninam Kurmuş | Antakya | Cemil İpek | Sadık Ayhan İpek | |
Size Derim Hey Beyler Ağalar | Hatay | İzzet Özkan | Halil Atılgan | |
Yol Üstünde Biten Otlar | Hatay | İzzet Özkan | Halil Atılgan | |
Kundurama Kum Doldu | Antakya | |||
Cemal | Antakya | Cemil İpek | Sadık Ayhan İpek | |
Havalandı Deli Gönül | Antakya | Cemile Kılbey | Sadık Ayhan İpek | |
Bahçelerde Sedef Yar | Antakya | |||
Berber | Antakya | Periye Karabiber | Sadık Ayhan İpek | |
Başka Bir Gelin Türküsü | Antakya | Hataylı Necmi | ||
Meşeli Dağlar | Antakya | |||
Şu benim Gariban Halkım | Antakya | Faik Çağlar | Emrah Raşa | |
Karanfil Türküsü | Antakya | |||
Ammane | Şenköy | Nimet Özdemir | Recep Balcı | |
Halaylar | ||||
B83.0089 | Garip’in ayağı | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
B83.0089 | Koyser | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
B83.0089 | Halebi | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
B83.0089 | Serji | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
B83.0089 | Kırıkhan Halayı | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
461/B:2 | Allı Turna | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
B83.0089 | Yağlık Kenarı | Hatay | Reşit Güventürk-Ahmet Erdağ | İ. Doğan-S. Uysal-A.Çakır |
Aysel Kız Halayı | Kışlak | |||
Dama Vurdum Bir Depig | ||||
Depki |
Diğerleri: Antakya Dağın Diktir, Antakya’da Ben Çok Portakal Sattım, Ara Ey Aşık Ara Bul Çare, Bir Can İle Meclub Oldum, Bir Ok Attım, Bre Nazı, Bu Dere Yonca, Bu Piner Ne Piner, Cemal, Efkarım Başka Kimlere Söylerim, Bülbül, Dağların Başına Bak, Defin Ettiler, Döne, Garip Kayabaşı, Kapının Önünde, Gidin Bakın Şu Binayı Yıkana, İki Bülbül, Hasan’ın Yüzü Peçeli, Kına Geldi, İki Geyik derede, Kişe Tavuğum, Nolaydım Gönül versem, Oynasın, Komşumun Adı Mülayim, Kapının Önünde, Kara Kapı Şen Olur, Kızın Adı Emneli, Şemsiyesi Süt Beyaz.
Halkoyunlarının diğerleri de şöyledir: Arabi, Aşe, Benli, Cenderme, Debil, Deli Arap, Cezayir, Dan Havası, Demirci, Ela Gözlü Benli Dilber, Dolağa, Dönderin Kızlar, Hızmeli, Karşıda Kavun Yerler, Kaba, Yol Havası (Gelin Getirme Havası), Kerem, Valde, Kıçıkırık, Kozanoğlu, Küllük, Pamuk, Pekmez, Şamil’in Hurması, Rişko, Şamta, Şirvani, Zennube.
Yaklaşık sözlü-sözsüz 150 türkü ve Halk Oyunu vardır. Bunlardan başka türkü formunda besteler de vardır. Bunlar anonim olmadığı için ayrı bir yazı konusu olabilir. Ayrıca Reyhanlı çevresine yerleşmiş olan Çerkeslerin de zengin halk kültürü ve oyunları vardır. Aspura oyunu bunlardan biridir. Bunlar da ayrı bir yazının ve uzmanının konusu olmalıdır.
Antakya türküleri, halk oyunları çok zengin ve nitelikli olduğu halde gerçek değerini bulamamıştır. Bu türküler yayınlanmamakta ve ihmal edilmektedir. Antakya’da şu anda birbirinden güzel sese ve yeteneğe sahip genç sanatçılar vardır. Burada görev Antakyalı müzisyen ve ses sanatçılarına düşmektedir.
Arif Okay – Ağustos 2011
Hatay Halk Müziği
Hatay halk müziği Çukurova bölgesi ve Gaziantep özellikleri taşır. Kimi türkülerde Rumeli özellikleri de görülür. Konular çok çeşitlidir. Doğa, aşk, sevda, hasat, harman, düğünler ve ölümler türkülerin konusunu oluşturur. Yöre müziğinde sık görülen 2 ve 4 zamanlı ana usuller yanında halk müziğinde seyrek kullanılan 5.6.9.10 ve 11 zamanlı usullere de rastlanır. Uzun havalar genellikle tiz perdeden bir feryat biçiminde başlayıp yavaş yavaş karar sesine doğru iner. Burada müzik konuşma biçimine dönüşür. Uzun havalar dışında kalan kırık havaların çoğu, Garip, Yanık, Kerem, Yahyalı Kerem gibi bir sekizli içinde sürüp gider. Dörtlü ve beşliler, Muhalif, Beşiri gibi ayaklardadır. Depki havalarına döndürmeli söyleme geleneği vardır. Hatay’da 1946’da Ankara Devlet Konservatuarı adına yapılan bir çalışmaya, Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişen katılmıştır. Yörenin derlenen ünlü türkülerinden bazıları Al mendili mendili (Halay), Pınara vurdum kazmayı, Hey güzel güzel han, Şu karşıki dağda kar var duman yok, Aman aman Bağdatlı, Eli elime değdi, Gül kuruttum, Lofçalı, Altın tasta gül kuruttum, Tütüncüden tütün aldım, Hanım arabaya binmiş, Mavilik yakdın beni, Kaleden indirdiler emmo…
Bu derlenen türküler dışında Hatay da farklı etnik guruplar olduğundan müzikte etkileşim görülür. Düğünlerde söylenilen türkülerin bazılarının Türkçe, ezgilerin çoğunluğunun da Arapça olduğu düşünülürse, bu etkileşim belirgin olarak ortaya çıkacaktır. Türk-Sünni, Kürt-Sünni ve Ermeni –Hıristiyan- düğünlerinde ezgi olarak Arap türkülerinin sıklıkla çalınması ve söylenmesi, yöredeki Arap kültürü etkisini ortaya koyar. Arap müzikleri, Antakya ve çevresinin en yaygın müziklerini oluşturur. Bunun yanında Arap müzisyenlerin beğendikleri bir Türkçe parçayı Arapçaya çevirerek okumaları ve Türk müzisyenlerin de Arapça bir parçayı Türkçeye çevirerek okumaları sıkça görülen bir şeydir. Geleneklerindeki etkileşim en çok müziklerde görülmektedir. Ermeniler Türkçe ve Arapça, Araplar Türkçe, Türkler Arapça ve Kürtler Arapça ve Türkçe ezgileri söylemektedirler. Arap müziğinin yapı olarak kıvraklığı, düğün yapan toplulukların Arap müziklerini tercih etmelerindeki en büyük sebeptir. Tüm etnik grupların kına gecelerine davul ve zurna mutlaka eşlik eder. Oda içi eğlence düzenleniyorsa, meydan sazları yerine volümü düşük enstrümanlar kullanılır. Cümbüş, bağlama, zambur, tef, darbuka gibi enstrümanlar kapalı mekânda kullanmak için uygun olan enstrümanlardır.
Antakya ve çevresindeki dans müziği kültürüne bakıldığında ise şöyle bir tablo çıkar karşımıza; Arap müzik kültürünün, Antakya ve Çevresindeki müzik geleneği üzerine yoğun bir etkisi vardır. Örneğin Kürt-Sünni bir köy olan Hanyolu köyünde düzenlenen düğünlerde, ağırlıklı olarak Arapça ezgiler çalmaktadır. Eskiden müzisyenlerini Suriye’den getirten Hanyolu köylüleri, eğlencelerini de kaval, darbuka, davul ve yine bir Arap çalgısı olan zambırla yaparlarmış. Köyde düzenlenen kız kınalarında ise geleneksel şarkılar yerine, dönemin popüler arabesk şarkıları söylenmektedir. Hanyolu’nda yaşayanlar, Arapçayı bildiklerini ve müzik olarak tercih ettiklerini özellikle belirtmekteler. İlginç olan, köyde Kürtçenin çok az söyleniyor olmasıdır. Düğünlerinde davul ve zurnanın yerini org ve elektro bağlama almaya başlamıştır. İcra edilen eserlerin anonim olup olmadıklarının tespiti yapılamamaktadır. Ermeni bir köy olan Vakıflı’da da dans müziklerinin çoğunluğu yine Arapçadır. Geleneksel türkülerini ise genelde Ermeni’ce şarkılar yapan gruplardan dinleyerek öğrenmekte olduklarını söylediler. Vakıflı’ya ait olan geleneksel bir şarkı sorulduğunda sadece “hala hala ninnoyi” şarkısı söylenmektedirler. Köyün kendi müzisyenleri olmadığı için civar köylerden getirtilen müzisyenler Türkçe, Arapça karışık ezgiler çalmaktadırlar. Ancak Vakıflı halkı davul ve zurnayı sevdiğinden dolayı, enstrümanlar ne çalarlarsa çalsınlar bunları dinlemekten ve oynamaktan zevk alıyorlar.
Müzikal anlamda, Türkçe ezgilerle Arapça ezgiler iç içe girmiş durumdadır. Arap-Alevi, Arap-Sünni ve Arap-Hıristiyan’larda müzik geleneği olduğu gibi devam etmektedir. İlin etnik yapısı gereği Arapça bilen kişi sayısı çoktur ve bu anlamda Arapça söyleyen/çalan müzisyen bulmakta güçlük çekilmemektedir. Örneğin Oymaklı köyünde düzenlenen kına gecesi ve düğüne, Arabistan’dan ya da Suriye’den getirtilen müzisyenler eşlik etmektedirler. Org, bağlama, bazen keman ve davul/zurnanın bir arada olduğu eğlencelere Arapça eserler hâkimdir. Bazen orijinali Türkçe olan bir parçanın Arapçaya çevrilerek okunduğu da görülmüştür. Arap müzikleri, kına gecelerini tam bir şölene dönüştürmektedir. Eğlencenin başlaması sırasında Arapça olarak gelen konuklara methiyeler dizen solist, gece boyunca hem Arapça şarkılar söylemekte hem de bazen oynayarak düğüne gelen misafirleri coşturmaktadır. Bilindiği gibi müzik kültürel bir eylemdir. Toplumların kendilerini ifade ettikleri, kültürel birikimlerini dışa vurdukları bir araçtır. Bu nedenle her toplum kendi dilinde eserler okumayı ve kendi dilinden Şarkılarla dans etmeyi sevmektedir. Tokaçlı köyünde de aynı şekilde Arapça müzikler hâkimdir. Bunun yanında Antakya merkezde yaşayan Arap-Alevilerde Türkçe şarkılar ağırlıktadır. Gerçi Arapça parçaların anonim olup olmadığının tespiti yapılamamaktadır. Antakya ve çevresindeki her köyde Arapça şarkılar söylenmektedir.
Ancak bu şarkıların Antakya mı yoksa Arabistan ya da Suriye kökenli mi olup olmadığı bilinemiyor. Bunun nedeni, düğünlerde popüler diye bilinen ve genelde yurt dışından getirilen Arapça şarkıların çok fazla söyleniyor olmasıdır. Türkiye’de geleneksel Arap müziği yapanların sayısının azlığı da bu duruma yol açmıştır. Söylenen parçaların kökenine ait bilgi alınmak istenildiğinde örneğin Sabah Fahri ya da Feyruz gibi Arap kökenli sanatçıların adı verilmektedir. Müzik olarak yerel gelenekle, komşu ülkelerde icra edilen Arapça parçalar iç içe girmiş durumdadır. Antakya ve çevresine ait Arapça şarkıların tespiti, ancak bölgede yapılacak olan profesyonel bir müzik araştırması ile gerçekleştirilebilir. Antakya ayrıca, Türkçe şarkılar açısından da oldukça zengin bir müzik geleneğine sahiptir. Ama ne kız kınalarında ne de erkek kınalarında bu şarkılar pek fazla söylenmemektedir. Şarkılar geleneksel anlamda fazla icra edilmese de, Antakya halk müziği geleneğini ortaya çıkaracağından dolayı Arapça ve Türkçe şarkıları birçok açıdan karşılaştırmak mümkündür. Ancak ritimsel birlikleri, bu bölgede yaşayan insanların müzik gelenekleri ile ilgili bize epeyce bilgi vermektedir. 2, 4 ve 6 zamanlı usullerin tüm toplumlarda ağırlıklı olarak görülmesi, eserlerde Türk müziği makamlarının çeşitlerine rastlanılsa da kerem ve garip makamlarının yöre şarkılarında yoğun olarak bulunması, bölgenin, toplumlar arasındaki müzik kültürünün birlikteliğini ortaya koyar. Kullanılan enstrümanlar değişmiştir. Salonlarda hangi enstrüman varsa ve salon müzisyenlerinin repertuarı neyse konuklar ona göre oynamak ve eğlenmek durumunda kalıyorlar. İlginçtir, artık köylerde yapılan düğünlerde de aynı enstrümanlar kullanılmaktadır. Geleneksellik ve modernlik bir arada gitmektedir. Salonlarda yapılan düğün eğlenceleri dans müziği ile başlıyor, ardından çiftetelli geliyor, araya sıkıştırılan halaylarla devam ediyor ve disko türü dansla son buluyor. Yani değişim ne tam olarak gerçekleşiyor ne de gelenekler olduğu gibi devam ediyor.
Mithat Kalaycıoğlu – Ağustos 2011