A.N.) Önce müzik vardı diyebilirim. Siz de bilirsiniz müzik ve şiir içiçe, birbirinden ayrılmaz iki parça. Şiirde tabi iddialı değilim. Zaman zaman şiir yazıyorum, söylüyorum. Şair olma iddiası, ciddi bir iddiadır, böyle bir iddiada değilim. Ama müzik kendimi bildim bileli var.
H.B.) Söyleşimizi müzik üzerine yapalım. Yalnız şiirle ilgili bir soru sormak istiyorum. Biliyorsunuz şiir akımları var, siz bunlardan hangi akıma kendinizi yakın hissediyorsunuz?
A.N.) Gerçekten bunu söylemekte bir iddiadır ama, İkinci Yeni’ye kendimi daha yakın hissediyorum.
H.B.) Bu soruyu sorarken, bu cevabı vereceğinizi tahmin etmiştim. Bu yakınlığın nedeni nedir?
A.N.) Bu sorunun bana çok hitab ettiğini düşünüyorum. Belki şiir yazma tarzım da ciddi olarak etkilenmiştir. Bir şiir kitabı yazmak, yayınlamak gibi bir düşüncem olmadığı için üzerinde durmadım ama, Turgut Uyar, Ece Ayhan v.d. benim hayalimde yer tutarlar
H.B.) O halde; Şiir benim hayatımda önemli bir yer etti, müziğimi besledi veya beste yaparken şiirle destekledim diyebilir misiniz?
A.N.) Çok doğru bir tespit yaptınız. Bilmiyorum nereden araştırdınız ama şöyle diyebilirim. Ben aslında bestelediğim şiirlerim diyorum. Çoğunu önce şiir olarak yazdım. Hani şarkı sözü yazayım diye oturduğum çok nadirdir, o bestelerim içerisinde. Sayfalarca olanlar oldu,
kısacık olanlar oldu, daha sonra o şiirlerimi derleyerek besteledim. Böyle bir şey var gerçekten. Dediğim gibi, şiirle müzik çok ayrı şeyler değil. Şiirin kendi içinde zaten bir ezgisi vardır. Bazı şiirler ezgisi ile beraber gelir, bazı şiirlerin ezgisini yakalayabilmek için çaba
harcamak gerekiyor. Çok uğraşmak gerekiyor. Beste yaparken bazen 2-3 günde iskeletini oturtuyorum, beste oluyor. Bazen gecelerce çalışıyorum, bazen de yarım yamalak kalıyor.Şu anda bir kenarda 25-30 tane yarım kalmış bestelerimde var. Açıkçası böyle bir sıkıntı
yaşıyoruz. Hatta bir şiir ekleyebilirim.
Çık Gel Hadi
Kırarak alnını buğulu camların, / Batır tırnaklarını yangın yeri tenime, / Avuçla kanatlanan ruhumu ve iç, / Götür gidilemeyene, / Çık gel hadi, / Kim tırmanır deme, / yamacına, / Terkedilmiş bir şarkının, / Kim seslenir, / uzaklaşan bir kuşun kanadına deme, / Sarsarken yerleri, / ölüm ezgileri, / Bekliyorum gel, / Çık gel hadi
H.B.) Teşekurederim; Bu da iyi bir şey, Sanatçıların hepsinde vardır bu sanıyorum. Şunu söylemek istiyorum. Projeler vardır yarım kalmıştır, başka bir proje tamamlanır, bir gün yarım kalmış olan gündeme gelir ve en azından ikinci defa veya yeniden değerlendirmek, düzeltmek, geliştirmek mümkün olabilir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
A.N.) Çok doğru şuna benzetiyorum, zaman zaman siz de yaşamışsınızdır, bir kitabı elinize alırsınız, 40-50 sayfa okursunuz ve bir kenara koyarsınız. Aradan bir kaç ay geçer, tekrar elinize aldığınızda, bir yeri okursunuz ve ben bunu nasıl atlamışım dersiniz. Aslında size öyle hitap ediyordur ki, zamanlaması, sizin söylediğiniz çok önemli. Müzik’te bunun şöyle bir farkı olduğunu düşünüyorum. İlham veren bir şey var, biliyorsunuz. Esinlenme, onun var olduğunu düşünüyorum. Bir şey var, sizi esinleyen. Hayatınızın herhangi bir aşamasında yaşadığınız, herhangi bir olaydır. Tanık olduğunuz herhangi bir ilişkidir, sözdür, haykırıştır. Yani gaipten geldiğine inanmıyorum bunun. Ama asıl iş sonrasıdır bence. İşçilik aşaması. Esin geldikten sonraki işçilik zamanı, kamp zamanı, inzivaya çekilme gibi. Onu eğer yaşayabilirseniz, 5-10 gün, ya da neyse, dediğim gibi, ne kadar süre istiyorsa, güzel bir eser çıkıyor ortaya.
H.B.) Şimdi sizin müziğinize gelirken önce, son zamanlarda duyduğum, benim de tamamen katıldığım bir şeyi iletmek istiyorum. Müzik yok, çok fazla gürültü var. Müzik gürültülü yapılmaya başlandı. Halbuki sizin müziğinizde bir dinginlik var. Ne dersiniz?
A.N.) Galiba sanayileşme ile birlikte, sokakların gürültüsü müziğe de yansıdı gerçekten. Bir o kadarda basitleşti. Düzey gittikçe düştü. Dikkat ederseniz buna paralel olarak, insanlarda ki kalitede düştü. İnsanlar için, kültürlü olma, tarihini bilme, çevresini tanıma kaygısı artık yok.
Sanal yaşantılar var. Dinginliği kendi müziğimde yansıtmaya çalışıyorum. Bunda bizim Ruhi Su geleneğinden gelmemizin etkisi olduğunu düşünüyorum. Kim ne derse desin, onun müziğinin çok büyük etkisi var üzerimizde, yaptığımız müziğin üzerinde. Hayatımız
boyunca yalnızlık duygusu hakim oldu bize, her açıdan yalnızlık yaşadım. Sordum kendi kendime, neden yalnızlık hissediyorum. Yaşadığım ortam çok kültürlü olmasına rağmen, yaşadığımız memleketin dışına çıktıktan sonra, yine sanki öteki gibi hissettirildik diye
düşünüyorum. O yalnızlıklar, kalabalıktan, gürültüden bizi izole etti. Bunun müziğe yansıması bakımından bir avantaj gibi geldiğini düşünüyorum. Gürültü konusunda haklısınız. Şu anda ne kadar çok bağırırsanız, o kadar iyi gibi anlaşılmaya başlandı. Her tarz müzikte
bu böyle. Ciyak ciyak bağırınca rock yapılıyor gibi. Aslında öyle bir şey değildir rock müziği biliyorsunuz. Türkiye’de ve dünya genelin de böyle oldu.
H.B.) Ruhi Su geleneğinden bahsettiniz. Işıklar içinde yatsın, dinlediğimde içimi titreten bir ses’ti. Opera eğitimi görmüştü. Yani operacı bir yönü de vardı. Bazı halk türkülerini seslendirdiğinde arya tadını aldığımı söyleyebilirim. Ruhi Su müziği ile adeta ruhumuzu yıkıyoruz, arınıyoruz. Sizin müziğinizden de aynı aynı şeyleri duyuyoruz. Ruhi Su geleneğinden biraz daha bahseder misiniz?
A.N.) Ruhi Su; bu toprakların en sade, en yalın ve de en görkemli sesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de halk müziği yapan sanatçılardan söz ettiğimizde onun geleneğinden bahsediyoruz. Belirttiğiniz gibi, Türkiye’de en güçlü opera sanatçılarından
biriydi. Sonra tercihini halk müziğinden yana kullanmış, halk ezgilerini almış, kendi tarzıyla yorumlamıştır. Belki türkülerin ilk nefes alışı, Ruhi Su ile olmuştur. Bir dönem TRT tarafından yasaklanmış, birçok baskıya uğramıştır. Tek sazı, bağlamayı kullanarak ezgi veya
türkü bu kadar güzel icra edilebilir. Bundan etkilendik. Bizim coğrafyamızın farklı daha sıcak ve samimi bakabiliyoruz ki, bunu kendi müziğime yansıtmaya çalıştım.Yaşadığım ortamın müzikal yapısı sonraki yıllarda keşfettiğim bir şey. Arap müziği, Arap kültürü ve de Antakya
Kültürü bambaşka bir kültür. O zaten ruhumuzda varmış.
H.B.) Müziğinizi hangi şekilde topluma sunuyorsunuz?
A.N) Şu ana kadar çıkardığım 4 albüm var, bir de proje albümü. Ben müziğimde toplumsal boyutuyla ilgileniyorum. Sondan başlarsak, Prodüktörlüğünü de yaptığım, 10 dilli bir projem var. Türkiye’de yaşayan ve halen kullanılan, 10 dilde bir müzik albümü, hazırladım ve
sundum. Onun öncesinde, “Gecenin yolcusu” albümünde, Arapça, Türkçe karışık ama Türkçe bestelerde de, Arap altyapısının hakim olduğu bir albüm. Bunu şunun için söylüyorum. Bizde bir karmaşa var. Arap müziği ile Arabesk arasında, ciddi bir şey. Arap motifli bir şeye burun kıvıran insanlar, kendine elit diyen bir kesim. Oysa Arap müziği ile Arabesk müziği farklı. Türkiye’de Arap müziğini alıp kullanan gayet güzel müzikler yapan insanlar var, sanatçılar var. Ama taverna tarzı müzik yapan insanlar da var. Taverna ve Arabesk müzikleri ile Arap müziğini ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Ruhumuzda var, en entelektüelimizden en basitimize kadar, hoşuna gidiyor, yapacak bir şey yok. Doğuluyuz, Arap/Doğu motifli müzik hoşumuza gidiyor. O. Gencebay, İ. Tatlıses müzikleri dinleniyor Önce reddediyorlardı, Arap motiflerinden faydalandıklarını. Şimdi kabul ediyorlar. Çünkü müziği olduğu gibi alıp, söz yazmışlar, fazla da zahmet etmemişler. Bunun çok kötü bir şey olduğunu söylemiyorum ama, bunu inkar etmeyin, reddetmeyin Arap müziğini.
H.B.) Yaptığınız 10 etnik dilde albümden bahsettiniz. Bu dillere nasıl ulaştınız? Belli bir sıralama mı yaptınız? Belli etnik dillerde söyleyen sanatçılar mı size ulaştı? Siz mi onları aradınız?
A.N.) Proje tamamen bana ait. Şimdi, günlük hayatta, basında, sohbetlerde birebir şu söylenir; Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle v.d. kardeştirler. Barış içindedirler. İşin içindesiniz. Müzik tarafından bakıyorsunuz, tamam da, bunların kültürleri nerede? Müzikleri nerede?
Burada benim ilişkide olduğum değişik dallarda müzik yapan, Lazca, Kürtçe müzik yapan dostlarımız var. Birkaç yıl önce bir girişim olmuştu. Sanatçılardan, yayınevlerinden, değişik Dernekler bir araya gelerek. Barış girişimi olmuştu. Amacımız, Türkiye’de ve Bölgemizde ki
Ortadoğu’daki yaşananlara bir duyarlılık geliştirmek, birtakım etkinlikler düzenlemek, konserler, basın toplantıları, yazılar v.b. O sırada bizim bu projeyi rahat hayata geçireceğim duygusu oluştu. Kısa bir dönem o girişimde, bunu yapmak isteği büyük bir heyecanla
karşılandı. Daha sonra bu işin zor olduğunu öne sürdüler. Ve bir anda bu proje ile kendimi başbaşa buldum. Bu arada ben sanatçı ve şirket ilişkilerini kurmuştum. Ne olursa olsun bu projeyi hayata geçireceğim diye yola çıktım. Tanıdığım ilk üç sanatçı dışındaki sanatçıları bizzat çevremdeki birtakım insanlar aracılığıyla, Rumcadan tutun, Süryaniceye kadar 10 dil yer aldı. Başta düşündüğümüz daha fazla dil sayısı vardı ama, Türkiye’de bu anlamda pek müzik yapan bulamadığımız için 10 dille sınırlı kaldı. Bunu yaparken şunu fark ettim. Türkiye’de konuşulan 25’i aşkın dil varmış.
H.B.) Kuşbakışı olarak bakarsak, İstanbul, Ankara, İzmir’i bir yana bırakıyorum (şöyle bir şey var; Nere İstanbullusun diye soruluyor artık) seçtiğiniz bu 10 dilin nerelerde kümelendiğini söyleyebilir misiniz?
A.N.) Bir defa Karadeniz bu anlamda çok zengin. Lazca ve Rumca bölgede konuşulan ana dil. Arapça, Adana ve Mersin’de nasıl kullanılıyorsa, dışarı çıkınca da ifade edilmemeye çalışılıyor. Rum olduğunu söylemiyor. En azından, bu projede çalışan Arkadaşımızın
söylediği bu. Süryanice, Güneydoğu, Kürtçe Kırmançayı kullandığımız için Güneydoğu Anadolu, Çerkezce, İç Anadolu, Arapça, Güney’de Adana, Mersin’den tutun Urfa, Mardin’e kadar. Nere İstanbullusu dediğiniz için söylüyorum, bunların hepsi İstanbul’da var. Ülkenin,bir yerde projeksiyonu çekildi gibi. Rumcayı biraz da Gökçeada’yı ve Ege’yi katarsak, aslında böyle bir kucakladık gibi görünüyor. Türkçe olarak yer alan Türkü’de bir Ege Türküsü.
H.B.) Başlarken ruhumuzu arındıran müzikten bahsederken “nitelikli müzik” değimini kullanmayı unutmuştum. Bunun içine halk müziği de etnik müzikte Klasik Türk müziği dediğimiz eski saray müziği, Klasik Batı müziği v.b.giriyor. Bir de tekerlemelerden ibaret, giderek gürültü diyebileceğimiz müzik var. Meksika müziği, bir Gipsy King dinlerken içimizde bir şeyler oluşması, kendimizden bir şeyler bulabilmemiz, müziğin nitelikli olarak yapılması ve sunulması ile ilgili değil mi?
A.N.) Kesinlikle. Ezgilerin içeriğini bilmeseniz bile sizi sarmalıyor. Her zaman şunu söylüyorum; gerçekten samimiyet müziği yaratırken ki samimi duyguları, bunu hissedebiliyoruz. Bakın ne dediniz. Tekerleme müziği; Aslında çok doğru. Dağarcığınız çok geniş olmasa da, sizi çok düşünmeye sevk etmiyor. Aşırı duygulanmanız gerekmiyor. Biraz da tembel müziği diye düşünüyorum ben.
H.B.) Müzik üretirken nasıl çalışırsınız? Anlatır mısınız?
A.N.) Yoğun olarak okuyabildiğim, gözlem yapabildiğim dönemler üretken oluyorum. Bu dönemlerde yalnız kalarak ve istediğim ortamı sağlayabilirsem daha iyi üretebiliyorum. Bunları kaydediyorum, daha sonra değişik enstrümanları da işin içine katıyorum. Arkadaşlarla çalışarak onları geliştirmeye gayret ediyoruz. Kayıt aşamasında ise, biraz daha geniş bir kadroyla çalışma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Denemeler oluyor, kaydedip vazgeçtiğimiz şeyler oluyor. Uzun bir süreç. Keşke sadece müzik yapabilme şansım olsa… Yaşamak için başka işler yapıyoruz. Bu da üretim sürecinde ciddi bir engel. Her şeye rağmen müziksiz bir hayat düşünmüyorum.
H.B.) Antakya Kültür dergisi hakkında ne söyleyebilirsiniz?
A.N.) Derginin 2. sayısı elime geçti. Bugün 1. sayısını da inceledim. Sizi tebrik ediyorum. İçerik olarak çok kaliteli, görsel olarak ta çok iyi, çevremden olumlu tepkiler aldım. Antakya’nın büyük bir kısmı yok edildi deniyorsa da, yaşamaya devam ediyor, yaşamaya da
devam edecek, kültür ve sanatla ilgili, herkesin bir şekilde elini taşın altına koysun koyması gerekir. Siz çok güzel bir iş yapıyorsunuz. Antakya’da yaşayan sanatçıların daha örgütlü olmasını, birbirleriyle dayanışma içinde olmasını diliyorum. Antakya Kültür Dergisini destekleyeceklerini ve sahipleneceklerini umuyorum.
H.B.) Bu güzel söyleşi için, Antakya Kültür Dergisi adına teşekkür ederim. İyi çalışmalar diliyorum
Söyleşi: Hakkı Bilen Fotoğraf: Mehmet Oflazoğlu – Haziran 2021