Hatay’da Yakın Tarihin En Büyük Göçü:
Hıristiyan göçleri…
Göçlerin birçok nedenleri vardır:
1-Ekonomik nedenler.
2-Büyük felaketler (deprem vb.).
3-Cebir, Devlet Tehciri.
4-Baskı ve tehdit.
5-Katliam.
Buradan şu çıkmaktadır: İnsan kitleleri ekonomik nedenlerle göç eder ya da güçlü otorite tarafından göç ettirilir.
Yukarıda sayılanlar arasında 1. ve 2. madde dışındakiler göç ettirilmedir.
Almanya’ya Türkiye’den büyük kitleler halinde vatandaşlarımızın göç etmesi ekonomik nedenlere bağlı göçtür. İsteyerek yapılmış bir göçtür. Deprem nedeniyle yerle bir olan memleketinden insanların göç etmesi zorunlu bir göçtür. Bunun dışındakiler istek dışı zoraki göçlerdir. Yani göç ettirilmedir.
Türkiye’de bunların örneği çoktur. Ancak ben yazımda Antakya’daki zorunlu göçleri ele alacağım. Antakya’da en çok Hıristiyan halk göç etmiştir. Hatay’da Hıristiyan dinine mensup Ermeni, Rum, Arap halkları vardı. Hatay’da her üç halktan göç edenler oldu. Bu göçlerin en kitlesel olanı Ermeni halkının göçüdür. 1895, 1909, 1915 yıllarında Osmanlı Döneminde meydana gelen olaylar nedeniyle önemli göçler olmuştur.
Hatay’ın göçler açısından iki önemli yılı 1915 ve 1938-39 yıllarıdır. Kilit yıllar bunlardır. Bu yıllar Hıristiyan halkın kitlesel olarak göç etmek zorunda kaldığı yıllardır. Çoğunluğu Ermeni hemşerilerimiz oluşturmuştur. Ayrıca baskı ve korku nedeniyle (özellikle 1939 yılında) Hıristiyan Araplar, Nusayriler göç etmek zorunda kalmıştır. Çok az da olsa Türkler ve Sünni Araplar da göç etmiştir.
1915
Şimdi 1915 yılına dönmek istiyorum. Tehcir Faciasının öyküsü bilinir. 1915 yılında İttihat ve Terakki iktidarı binlerce yıldır Anadolu’da yaşayan Ermeni halkını toplayarak çöle sürer. Ermeniler Hıristiyan nüfusun büyük bölümünü oluşturmaktadır. Bu tehcir kararının uygulanması sırasında kanlı, acı olaylar birbirini izler. Kin tohumları ekilir. 1.000.000-1.500.000 dolayında Ermeni hastalık, açlık ve katliamdan dolayı yaşamını yitirir.
Hatay’da (o zamanki adıyla İskenderun Sancağı) tertiplerden haberdar olan Ermenilerin kırsal kesimde yaşayanların bir bölümü Musadağ’da toplanır, tehcire karşı direnir. Bu direnişin belgesel romanı Franz Werfel tarafından yazılmıştır. Osmanlı kuvvetleri iki kez püskürtülür. Sonunda 4.000-5.000 kadar Hataylı Ermeni Fransız askeri gemileri tarafından kurtarılır. Yakın tarih için verebileceğimiz ilk göç budur.
1918 yılında Fransızların Hatay’ı işgal ettiklerinde göç eden Ermenilerin bir bölümü geri döner. Bunlardan lejyoner olarak gelenler de vardır. Daha önce atılan kin tohumları nedeniyle huzursuzluk artar. Lejyonerler ve bir bölüm Ermeni Fransızlar tarafından geri götürülür. Hatta bir bölümünün dağdan indirilmesi için Fransız ve Türk kuvvetleri işbirliği yapar.
Musa Dağ’dan sahil yoluyla Fransız zırhlılarına binerek kurtulan Ermeniler. Fotoğraf Musa Dağ’da Kırık Gün kitabından alınmıştır.
İskenderun Sancağında Nüfus Ve Ermenilerin Göçü
1938 ve 1939 yıllarındaki göçler için nüfus verilerine göz atabilirsek göçün nicelik ve niteliklerini daha iyi algılayabiliriz.
Vital Cuint 1921 yılında İskenderun Sancağında nüfusun dağılımını vermektedir. Buna göre;
Katolik Diğer Hıristiyanlar
Antakya 5686 5547
İskenderun 9000 7584
Beylan 2410 100
Samandağ 130
Bu verilerden 30457 Hıristiyan Hataylı olduğu anlaşılmaktadır.
Önemli bir kaynak olan Antioche De Centre Tourisme kitabında İskenderun Sancağında 1930 yılı nüfus verileri şöyledir:
Antakya Kazası Kırıkhan Kazası
Türk 36.500 Müslüman 30.000
Alevi 32.702 Hıristiyan 5.000
Arap 21.926 Ermeni 1.000
Ermeni 8.319
İskenderun Kazası Kuseyr Kazası
Türk 966 Türk 19.000
Alevi 2.276 Sünni Araplar 12.000
Ermeni (Gregoryen) 5.875 Alevi 8.500
Ermeni (Katolik) 400 Ermeni 3.000
Arap 303 Diğer Gruplar 2.000
Grek-Ortodoks 2.483
Diğer Hıristiyanlar 448
Diğer Gruplar 548
Bu verilerden 18.597 Ermeni yaşadığı anlaşılmaktadır. Hıristiyan nüfusu 26.528 olduğundan en büyük Hıristiyan kitle Ermenilerdir.
Çok önemli bir kaynak olan La Penetration De L’enseigment Dans Le Sandjak Autonome D’Alexandrette kitabında 1933 yılı nüfus verileri ayrıntılı olarak milletler, dinler hatta mezheplere göre verilmiştir. Sayfa 7’de cemaatlar şöyledir:
Müslüman Sünniler 94.180
Müslüman Şiiler 54.784
(Alevi ve İsmaililer)
Katolik dışı Hıristiyanlar 33.045
Katolik Hıristiyanlar 4.891
Aynı sayfada Sünni kesimin açılımı da vardır:
Türkçe konuşan Sünniler 70.483
Arapça konuşan Sünniler 20.430
Kürtçe konuşan Sünniler 1.810
Çerkezce konuşan Sünniler 1.097
Katolik olmayan Hıristiyanlar da gruplandırılmıştır:
Arapça konuşan Grek-Ortodokslar 12.237
Ermenice konuşan Gregoryen Ermeniler 18.916
Ermenice konuşan Protestan Ermeniler 1.892
Bu tablolardan neyi okuyoruz; Türkler 70.483, Nusayriler 54.784, Sünni Araplar 20.430, Ermeniler 20.808, Hıristiyanların toplamı 37.936.
1936 yılında Plebisit hazırlıkları sırasında, yani ayrışmaya giderken karşıt gazetelerde farklı nüfus rakamları verilmektedir. Mufassal Hatay kitabında verilen birbirine zıt nüfus rakamlarında Ermeni nüfusunun 25.000 olduğu verilmektedir.
İnsaniyetleri Benzer adlı kitapta, (220.000 olan Hatay nüfusunun) 1939 yılında nüfusun % 11’inin Ermeni, % 8’inin diğer Hıristiyanlardan oluştuğu vurgulanmaktadır.
1938-1939
İkinci büyük göç 1938 ve 1939 yıllarında yaşanır. Fransa ve Türkiye’nin anlaşması üzerine geçici bir Hatay Devleti kurulur. Burada amaç Fransa’nın Hatay’ı yumuşak bir geçişle Türkiye’ye devretmesi idi. Anlaşma gereği 1938 yılı temmuz ayında 2500 kişilik eğitimli bir Türk alayı Hatay’a girdi. Bu andan itibaren Ermeniler kitlesel olarak göç etmeye başladılar. Bu göç 1939 yılında ilhaktan sonra da yoğunlaşarak devam etti. Yaklaşık 23.000 Ermeni kamyonlarla ve denizden şileplerle Ortadoğu, Avrupa ve A. B. D.’ye gittiler. Bu göçte fısıltı gazetesi yoluyla yayılan baskı ve tehdit etkili oldu. Çeşitli sataşma, öldürme ve birkaç kilisenin yıkılması bu göçün zemini oldu (1). Bu Hatay’ın Hıristiyan kesiminin en büyük göçü idi.
İnsaniyetleri Benzer kitabında 220.000 olan Hatay nüfusunun 10.000’i Alevi olmak üzere 50.000 kişinin göç ettiği, bunların önemli bölümünün Ermeni ve Ortodokslar olduğu ve göçün ilhaktan sonraki 2 ay içinde gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu çok büyük bir göçtür.
Bunlar mozaik’ten dökülen taşlardır. Mozaik her göçte biraz daha flu hale gelmiştir.
Türklerden de göç edenler oldu. O yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin temel prensiplerinden laiklik oturmuştu. “Dinsizlik geliyor” gibi propagandaların etkisiyle de bir bölüm Türk göç etti. Bunların arasında din adamları da vardı.
Bugün Hatay’da 1200 dolayında Ermeni yaşamaktadır. Fulya Doğruel, İnsaniyetleri Benzer kitabının 31. sayfasında verilen bilgiye göre bugün Hatay’da 400.000 Nusayri, 4000 civarında Arap Ortodoks, 1000 kadar Ermeni yaşamaktadır.
Yukarıdaki rakamlardan ve olaylardan şu çıkmaktadır. Hoşgörü, mozaik sözcüğünü bol bol kullanırken biraz daha düşünmemiz gerekmektedir.
Canlı Tanığım Anlatımı
Mehmet Ergün’ün Dilinden
Ermeni Kilisesi Ve Göçler:
Tahminim 15-20.000 Ermeni vardı Hatay’da. Vakıflar, Bityas, Çanaklı, Hacıhabibli, Süveydiye’de yaşarlardı.
Hacıhabibli çok güzel bir yerdi. Kayaları oyup ağaç dikmişlerdi.
Antakya’da Ermeni Mahallesi Armutlu’daydı. Armutlu’daki evleri çayı geçince yukarı doğru asfaltın sağ kenarında idi. Antakya’da (eski) cezaevinin arkasında oturanlar da vardı. Ermenilerin evleri hep buralardaydı. Bir de Kışlanın aşağısına inerken Mustafalı Köprüsünü geçtiğinden 15-20 evleri vardı.
Kunduracı bir arkadaşım vardı. Bunların paytonları vardı. Armutlu’da otururdu. Kilisenin karşısında Usta Zekeriya’nın yanında çalışırdı. Dikiciydi. Ben oradaydım, abim, Atıf Usta, Cemil Usta, hep beraber çalışırdık. Bu Ermeni de bizimle birlikte çalışırdı. Adı Haçik idi. Yakışıklı beyaz benizliydi. Kırmızı bir bere giyerdi başına. Babasını kahverengi atların çektiği faytonları vardı. Ermeniler ve Rumlar sanatkar olurlardı. Mesela Zekeriya Ustanın yakınında Tatlıcı Selim’in karşısında yolun üzerinde daha sonra Amerika’ya giden Rum bir usta vardı. (….) Ben orada sanatı yeni yeni öğreniyordum. 31-32 senelerinde talebeydim. Onların yanına gelir birşeyler yapardım.
1938 yılında Türk askerinin girmesinden hemen sonra gitmeye başladılar. Ben iki tane kamyonla geçişlerine rast geldim. Bunlar çoluk, çocuk, hep birlikte binmişlerdi. Alabildikleri kadar eşyaları vardı yanlarında. Süveydiye tarafından geldiler, köprüden geçtiler, kışlanın önünden, Yayladağı üzerinden Kesseb’e gittiler.
Ermeniler göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Köprüden otobüslerle, kamyonlarla geçerken bazıları bağırıyordu:
“Ey Kristos, Çanaklı’ya, Hacıhabibli’ye, Bityas’a, buralara hakim ol!”
Bazıları Süveydiye’den Keldağ’ın arka tarafındaki Kessep nahiyesine gittiler. Kessep Suriye’de kaldı. Yelkenlilerle gittiler. Bir iki Ermeni aile kaldı Antakya’nın içinde.
Sofular İslam Camisi, Kaekçi sahasına çıkmadan solda, Ermeni kilisesi vardı. Camiden sağa dönünceydi yeri. Ahali kiliseyi bir gecede yıktı (2). 1939 yılı. Hatay Devleti kurulunca. Bityas’da Ermenilerin alayı bahçalarını, evlerini harap ettiler. Alayı kavaklar, meyve ağaçları kesildi. Saçma sapan işler yaptılar.
Reisleri İsa ağa Kesep’ten gelirdi. İsa Ağa sarışın uzunca boylu, çizme ve kilot giyer bir adamdı. Antakya’ya geldiğinde yanında 5-6 Ermeni ile birlikte gelirdi. Tabancalı adamlardı.
Hatay Türkiye’ye ilhak olduktan sonra İsa Ağa gelmez oldu.
Göç Edenlerden Birkaçı:
Mehmet Ergün’ün göç edenlerden bazılarını burada verelim:
Agop: Desti satan Agop’un Kurşunlu Hanın karşısında dükkanı vardı. Şakacı bir adamdı. 60-65 yaşlarında yaşlı bir adamdı. Kısa boylu, şişman bir adam. Herkes onu severdi. Hatay zamanında Suriye’ye gitti.
Tüccar Rıfat, tüccar Nasih Hoca, Uzunçarşı’da bakkal Çolak Hoca ve oğlu İzzettin Suriye’ye gittiler.
-Yahudilerden göç eden oldu mu?
-Olmadı.
-Rumlardan?
-Rumlardan tek tük gidenler oldu.
-Araplardan?
-Çok oldu. Hatta Türklerden de gidenler oldu.
-Kimlerdi?
-Mesela tüccar Rifat vardı. Küçük Süveyka’da tüccar Rifat. Hacı. Rifat’ın yeri bizim Küçük Süveyka’dan aşağıda bir kastal vardı. Muhiddin Paşagil’in sokağına inerken sol kolda birinci kapı çıkmazda, ikinci kapı kendilerinindi. İyi bir adamdı. Sarışın bir oğlu vardı. Bunlar başlarına ağa beni başlık sararlardı fesine. Bu gitti Suriye’ye. Bir de Çolak Hoca vardı. İzzettin adlı bir oğlu vardı. Bu hocanın bir eli çolaktı. Marangoz bir oğlu daha vardı. Uzunçarşı’da peynir, tereyağı falan satardı. Hoca Nazif Efendi vardı o da gitti Suriye’ye. Tavil Ahmet Efendinin oğlu. Kendisi Antakya Erkek Lisesinde din hocasıydı. Oğlu Sabahattin de gitti. Kızları da gitti. Gittiklerine pişman oldular. Hoca Nazif Efendi Suriye’de öldü.
Şeyh Naif, şıhlık yapardı. Konuşamayan, felç geçirenlere tedavi yapardı. Elinde bir şiş gibi demir vardı. Karınlarına sokarak iyileştirmeye çalışırdı. Suriye’ye gitti. Duhhani vardı. Kumaş satardı. Bu adam Türk’tü. O da Suriye’ye gitti. Cici Mahluta, tatlıcı Selim’in dükkanını solunda üstte manavdı. Circi Naum Hıristiyan cemaatine mensuptu. Uzun boylu ak saçlı yaşlı bir adamdı. En güzel meyvalar, muz, Şam elması satardı. Kanarya beslerdi. Abimin de çalıştığı kunduracı Zekeriya’nın dükkanının tam karşısındaydı. Oğlu Corc vardı. Suriye’ye gitti. Aram adlı bir öğrenci vardı. Köprü Mektebinde 1931-32 yılları. 3. Sınıftaydı. 1938 den önce gitti. Muzaffer Arapça dersinde Türkçe şarkılar söylerdi. Muzaffer öğretmen Şamlıydı. Cümbüş çalardı. O da Suriye’ye gitti.
-Alevilerden çok giden oldu mu?
-Alevilerden çok giden olmadı.
Arif Okay – Haziran 2011
20.Yüzyıl Hatay’dan Filistin’e (İsrail) Yahudi Göçü
İsrail Devletinin kurulmasından (14.Mayıs.1948) önce bölge Filistin olarak biliniyordu. Tarihin hiçbir döneminde büyük bir Yahudi nufusu barındırmamış olsa da Hatay “Yahudi Göçüne” yardım etmiştir. Anadolu’dan, Avrupa’dan ve Rusya’dan, denizyoluyla veya karayoluyla, Filistin’e göç eden Yahudilerin sıçrama tahtası olmuştur.
Hatay’da Yahudiler:
————————–
Antakya tarihi üzerine ait kaynaklara dayanarak, Hatay’da yaşamış Yahudi nufusu için bir tahminde bulunmak mümkün olabilir.
Antakya’nın ilk sakinleri Avrupa kökenli olanlar (ki bunlar Silpius ile Daphne civarının eski sakinleri idiler) ile yerli halk (Suriyeliler), bir kısım Yahudi ve emekli askerlerden oluşan heterojen bir topluluktu. Avrupa kökenli olanlar ile yerli halk, ayrı ayrı mahallelere yerleştirilmişti.(1)
XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, Antakya Kazası hakkında bilgi aldığımız önemli kaynaklardan biri olan Cevdet Paşa’nın T e z a k i r’ inde, 1867 yılında Antakya Kazası nufusunun 9904 haneden oluştuğu belirtilmektedir. Ayrıca bunların 8875’inde Müslümanların,1129’unda ise gayrimüslimlerin oturduğu ve Müslüman olmayan hanelerin 33’ünün Yahudilere ait olduğu yazılıdır.(2)
1891 yılında Antakya’yı ziyaret etmiş olan ve kent hakkında ayrıntılı bilgiler veren Fransız seyyahı Cuinet’e göre kentin nufusu 23.550 kişi olup, bunun 16.000’ini Müslümanlar, geri kalanını da Hiristiyan ve Yahudiler oluşturmakta idi.(3)
Karl Baedeker’in 1906 tarihli Seyahat Rehberi ile, Meyers’in 1913 tarihli Seyahat Rehberi’nde verilen bilgilere göre, kaymakamlık merkezi olan Antakya’da ortalama 28.000 kişi yaşamaktaydı. Bu nufus içinde 4.000 Hiristiyan ve birkaç Yahudi vardı ve resmi dil Türkçe idi.(4)
Antakya Kazasının XIX.yüzyılın sonlarındaki durumunu vermiş olduğu bilgiler ve rakamlarla net bir şekilde açıklayan Cuinet, Antakyanın 4 nahiye’ye bağlı 310 köyü olduğunu, kazanın 1 kaymakam ile 4 müdür tarafından yönetildiğini, çeşitli etnik gruplara mensup olan Müslüman ve Hiristiyan cemaat ile Yahudilerden oluşan kaza nufusunun 62.850 kişi olduğunu yazar. Cuinet’in verdiği bilgilere göre kaymakamın oturduğu yer olarak kazanın merkezi durumundaki Antakya kentinde ise, Türk, Arap, Suriyeli, v.d. Müslümanlar 10.000, Ensariler 6.000, Rumlar 3.500, Ermeniler 3.784, Yahudiler 266, Toplam 23.550 kişilik bir nufus yaşamaktadır.(5)
Kentteki yapılar konusunda da bilgi veren Cuinet, Bunlar içinde… 24 cami… 3 kilise… 1 sinagog… olduğunu yazar.(6)
20.Yüzyılda Türkiye’den Ve Türkiye Üzerinden Yahudi Göçü:
—————————————————————————
20.Yüzyılda Avrupa’dan Türkiye’ye İkinci Yahudi göçü yaşanmıştır. Birinci Yahudi göçü, Yahudilerin İspanya “Engizisyon”‘nundan, İkinci Beyazıd’ın gönderdiği gemilerle kurtarılmalarıyla, 1492 yılında yaşanmıştı.
19. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı-Kırım savaşı ile başlayarak, II. Meşrutiyet dönemi (1909), Rusya ve Doğu Avrupa’da gördükleri eziyet, 1912 yılındaki Balkan Savaşı, I. Dünya savaşının başlaması, Rusya’nın Polonya’yı işgal etmesi, 1917 Rus İhtilali v.d. nedenlerle yoğun bir Avrupalı Yahudi nufusun Türkiye üzerinden Filistin’e göç etmesine sebep olmuştur.
Osmanlı Devleti toprağı olan Filistin (Kudüs) 24.Temmuz.1923 tarihli Lozan Antlaşması ile İngiltere’ye bırakılmıştı.
İngiliz sömürgesi altındaki Filistin’de İsrail Devleti’nin yükselmeye başladığı dönemde, Avrupa’dan Türkiye’ye gelerek Filistin dışındaki yerlerde yaşamaya başlayan Yahudiler, Filistin’e hareket ettikleri gibi, sefarad kökenli Yahudiler de aynı tavrı ortaya koymaya başlamışlardı.
1946-1948 yıllarında Türkiye’den Filistin’e göçte bir azalma yaşanmakla beraber göç devam etmişti. İsrail Devletinin kurulmasının başarılı olmasından sonra 1948-1949 yıllarında 30.657 kişi İsrail’e göç etmişti. 1919-1949 tarihleri arasında Türkiye’den Filistin’e göç edenlerin sayısı toplam 38.934’e ulaşmıştı. Bu göç hareketi daha sonraki yıllarda da devam etmiş ve Türkiye’deki Yahudi sayısı oldukça azalmıştır.(7)
Tarihçi Y. Slutsky’ye göre sadece 1941’de, Nazilerden kaçarak Filistin’e gitmekte olan 4.400 Yahudi Türkiye’den geçmişti.(8)
Resmi kanallardan sadece savaş sırasında 16.474 Yahudi mültecinin Türkiye üzerinden Filistin’e ulaşmayı başardığı gerçeğini eklemek gerekir.(9)
Tarihçi Stanford Shaw; Savaşın sonuna dek, Türkiye’den 100 bin Yahudi’nin geçtiğini savunmaktadır.
1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin diğer Şehirlerinden çok sayıda Türk Yahudisinin İsrail’e göç ettiği bilinmektedir. Bunların sayısı ve göç yolları ayrı bir araştırmanın konusudur.
DİKKAT: Yukarıdaki Stanford Shaw.. savunmaktadır. Sonra (10) eklenecek.
———————————————————————————
Yahudi Göçünde Hatay:
——————————
1930’lar ve savaş boyunca, İngiltere, kesin imhadan kurtulmak için kaçmaya çalışan Yahudi sığınmacıların İstanbul Boğazı’ndan ya da Anadolu’dan geçmelerine izin vermemesi için Türkiye’ye sürekli baskı yaptı. A.B.D.nin Ankara Büyükelçisi Laurence Steinhardt yazdığı bir mektupla “Vize sorunu var” diyerek bunu doğrular.(11)
Türkiye kendi vatandaşlarının ve burada çalışmakta olan Yahudilerin yakınlarına giriş izni vermek istiyordu. Bu sırada Avusturya’dan akın eden yeni sığınmacılar yüzünden Türkiye’deki resmi makamlar sığınmayı güçleştirdi.
1938 Bağımsız bölge Hatay’da, 31 Ekim’de vize mecburiyeti kaldırıldı. 6 ay süresince Hatay, Yahudi göçmenler için gidilebilecek bir yer haline geldi, ama gemi acentaları bu insanları taşımayı reddetti. Yahudi gruplar Hatay Hükümeti ile yaptıkları gizli görüşmelerde zengin göçmenlerin ülkeye girmesini teklif ettiler. Bu plan Türkiye’nin karşı çıkışıyla reddedildi.(12)
İsrailli tarihçi Friling’e göre : … Şubat 1941’de, bu temaslar meyve verdi. Türkler “Kendi ülkelerinde baskı gören Yahudi göçmenlerin Türkiye’den geçişini düzenleyen
Yasayı çıkardı… Türk konsoloslarına gruplar halinde gelecek ve Filistin’e gitmek üzere yola devam edecek mültecilere geçiş vizesi çıkarılması talimatı verildi…(13)
…Her grup Boğazın ulaştıkları kıyısında… vapurlara bindirildi… karşı kıyıya .. yola trenle devam edecekleri yerlere (Haydarpaşa H.B.) götürüldü..(13)
…Türk Hükümeti bize tıka basa dolu iki yemekli vagon göndermişti.. elbette her şey bedavaydı… ve sonunda tren yola koyulunca hepimiz sevindik.(14)
Savaş boyunca Türk Treni “Toros Ekspresi” Avrupalı Yahudilerin Türkiye’nin Batısı’ndan, Güney’ine taşınmasında kullanıldı.(15)
O tarihlerde, Suriye ve diğer Arap ülkeleri, Fransa mandası altında oldukları halde, ayrıca da Nazi yanlısı tutumları yüzünde karayolu ile göçün sürdürülmesi riskli görülüyordu.
Türkiye, Yahudi göçmenlerin Güney’e gitmeleri için Toros Ekspresi’ni tahsis ettiği gibi, denizden Filistin’e gidebilmeleri amacıyla İskenderun ve Mersin Limanlarını da istifadelerine tahsis etmişti. Burada da Büyükelçi Steinhardt karşılaşılan sorunları anlatır: “Bir gemi bulmaya çalışırken her türden zorluk, fahiş ve aşırı fiyatlar,
Türkleri öfkelendiren yasak mülteci trafiği ve bu güçlüklerin üstesinden gelmeye çalışırken karşılaştığımız son fakat en az onlar kadar önemli sorun, güçlükle bulduğumuz zaman da Almanların bu gemilere geçiş izni vermeyi reddetmesi oluyor.(16)
SONUÇ:
———
Türkiye’nin, İngiltere’nin baskısı, Fransa’nın engellemeleri ve Almanya’nın tehditleri karşısında Yahudi göçmenlere vize zorluğu çıkardığı halde, Hatay Türkiye’ye katılmadan önce (1938) bağımsız olarak insancıl nedenlerle vize mecburiyetini kaldırarak, Yahudi göçüne büyük bir destek vermiştir.
Son söz olarak; Reisman’ın kitabının 350. sayfasında yazdığı, Frantz ve Collins’ten Yahudi sığınmacılarla ilgili aktardığı bir alıntıyı nakletmek istiyorum. “İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda, Sığınmacıları Tuna boyunca Boğaz’a kadar getiren eski döküntü gemilerden bazılarını batırmak için Kraliyet Donanması’nı kullanmayı düşünenler bile vardı.(17)
Köstence’den, 778 Yahudi Mülteci Yolcusu ile Filistin’e gitmek için yola çıkan eski ve döküntü “Struma” gemisi 15.Aralık.1941 günü İstanbul’a geldi. İngiliz Konsolosluğundan, kendilerine taahhüt edilen Filistin’e giriş vizeleri verilmediği için, Türk Makamlarınca karaya çıkma izni verilmedi. Struma 23 Şubat 1942 günü Köstence’ye geri dönmesi talimatıyla bir Türk römorku tarafından Karadeniz’e çekildi.
Makinesi arızalı olduğu için denizin ortasında sürüklenen gemi ertesi gün, Türkiye’yi de şüphe altında bırakan bir denizaltı torpidosu ile batırıldı. Bir kişi dışında kurtulan olmadı. İnsan Struma faciasının her akla gelişinde, yukarıdaki alıntıdaki düşünceyi, düşünmeden edemiyor.
Hakkı Bilen – Haziran 2011
Hatay’ da Hristiyan Göçleri
Antakya, dünyanın en eski yerleşim birimlerinden olup bütün dinleri, kültürleri bir arada barındıran bir şehir, konumundadır.
Birçok çağa, savaşa, olaya karşı dimdik ayakta kalarak direnen Antakya, bu kültür mozaiği içinde bugünlere kadar gelerek kendini kanıtlamıştır.
Eski çağlarda dünyanın ikinci büyük şehri unvanına sahip olan Antakya, şu anda da kendi çapında gelişmiş bir şehir konumundadır. Eski tarihlerden günümüze kadar gelen tarihi eserler, Asi Nehri, sokaklar ve caddeler dile gelse, o eski Antakya’yı harika bir şekilde dillendirirdi. Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin ve başka dinlere, mezheplere mensup insanların bir arada yaşayarak, hiçbir provokasyona yenik düşmeden bugünlere kadar barış, kardeşlik ve huzur içinde gelmesi, dünyada verilecek en güzel örneklerden birisidir. Çağlar içinde korunan bu çizgiyle Antakya, tarihteki en güzel yerini almıştır.
Göç konusuna geldiğimizde, Musevilik ve Hıristiyanlık tarih olarak İslamiyet’ten daha öncedir. Bu tek tanrılı dinler aynı coğrafyada Ortadoğu’da ortaya çıkmıştır. Bu bölgede ise daha çok Araplar yaşıyordu. Museviliği de, Hıristiyanlığı da, İslamiyet’i de benimseyen Araplar olmuştur. Hatay aslında ilk Hıristiyanlık merkezleri sayılır. Kilikya coğrafyası.
Hatay’ın Türkiye’ye 1939’de katılmasından sonra Hıristiyan Araplar Lübnan ve Suriye’ye göç ederler. Oradan da Avrupa ve Avustralya’ya giderler.
Hatay Hıristiyanlıkta kutsal bir kent olarak bilinir. Antakya Patrikliği daha sonra Şam’a taşınmıştır.
Antakya öyle bir şehir ki, Hıristiyanlığın Kudüs’ten sonra yayıldığı ilk kent. Hıristiyanlar için tarihlerinde ilk olarak Kudüs yazıyorsa ondan sonra Antakya yazıyordur. Çünkü Hıristiyanlığın bilinen ilk kilisesi bu şehirdedir. Hz İsa’nın dinine inananlara ilk defa burada Hıristiyan adı verilmiştir.
Antakya sadece Hıristiyanlar için önemli bir şehir değildir. Çok zengin bir tarihi geçmişi vardır Antakya’nın. Onlarca medeniyet, yüzlerce hükümdar görmüş bu muhteşem kent.
Antakya’yı Büyük İskender doğu seferi sırasında fethediyor. İskenderun ilçesinin adı da buradan geliyor zaten. Sonra burayı en büyük garnizonlarından biri yapıyor ve destek için kullanıyor. Büyük İskender ölünce bir bir dağılmaya başlayan ülke, burayı da kaybediyor ve Suriye kralı M.Ö. 4. yüzyılda burada Antiochos adını verdiği bir şehir kuruyor.
Antakya adını ilk defa burada duyuyoruz. M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanan şehir bu dönemde altın çağını yaşıyor. İmparator amfi tiyatro inşa ettirir, hipodrom yaptırır, saraylar yapılır, su kemerleri, köprüler yapılır. Kent gün geçtikçe zenginleşir. Bu zenginlik nüfus artışını çoğaltır. Antakya’nın bu yüzyıldaki nüfusun tahmini 300 bin-400 bin arası olduğu tahmin edilmektedir. 7. yy’ da Hıristiyan cemaatinin bağlı olduğu beş patriklik merkezinden biri Antakya idi. Diğerleri Roma, İskenderiye, Kudüs ve İstanbul’daydı.
Antakya’nın bu gelişmişliği, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bir köprü oluşturmasından kaynaklanıyor. Hareketli bir ticari yaşam ve lüks malların üretimi şehre büyük bir zenginlik kazandırmıştır. Bu refah dönemi, şehrin 526 yılındaki depremde yıkılmasına kadar sürmüştür. Göçün bir diğer unsuru da Hatay’da meydana gelen depremler de söylenebilir.
Abdurrahman Tümer – Haziran 2011