Şöyle çevreme baktığımda ilk aklıma gelen bir zamanlar birikmiş suyunda yüzdüğümüz Amanosların eteğinde bulunan Ballıöz köyünün üst tarafında yer alan nehir ve göletleridir. Gitmeye karar verirken saate baktım öğlen yaklaşıyor. Mesafe uzak acıkırsam veya bir şeyler yemek istersem diye düşünürken orada bir şeyler bulurum deyip bir şey almadan yola çıkmaya karar verdim. Bindim arabaya ver elini Amanoslar. Antakya’dan çıkarken önce Çekmece beldesinden geçiyorum. Çekmece Antakya’dan başlıyor. Antakya’dan çıkarken sol yanım Çekmece sağ yanım Antakya olarak geçiyor. Çekmece beldesini geçip Ballıöz köyüne geliyorum. Ballıöz köyü şirin bir dağ köyüdür. Zaten köyün bitiminde Amanos dağlarının uzantısı başlıyor. Yol onarımında kullanılmak üzere çakıl taşları çıkarılan taş ocağı beni karşılıyor. Biraz daha ilerisi çocukken göletinde yüzdüğümüz nehirle buluşuyorum. Nehirde bulunan gölet bölgesine (Arapça adı ‘dakur’), yolun çok aşağısında bulunduğu için inmeye üşendim. Biraz yukarıdan izleyip çocukluk anılarımı tazeledim. Az gelmedik buraya. Sabah gelip akşama kadar burada yüzerdik. Biraz daha ilerlerken dağın eteklerini oluşturan ormanlık ve bitkilerini izlemenin keyfini sürdüm. Arabadan yayılan müzik sesini kapatırken dışardan gelen su ve kuşların sesini fark ettim. ‘İyi ki gelmişim içim açıldı’ diye düşünmeden edemedim. Biraz daha ileride Amanos Piknik Alanı tabelası gözüme çarptı. ‘Tamam, yakaladım bu dağın adını alan piknik alanı bu güzelliğin ve ihtişamın hakkını vermiş olmalı’ diye düşünerek tabelayı takip edip gittim.
Yoldan piknik alanına inerken araçlara ayrılmış alanda aracımı park ediyorum. Otoparkın bir köşesinde çocuklarımız için ayrılmış oyun bahçesi gözüme çarpıyor. Çocuklarımızın eğlene bileceği hoş vakit geçirebileceği çocuk bahçesi. Onu biraz geçince hemen sağ taraftan gelen tandırda katıklı ekmek kokusu içimi sarıyor. Ev kadınları hemen oracıkta hem tandırda ekmek, hemde katıklı ekmekleri pişirip sıcak sıcak servis yapıyorlar. Katıklı ekmeğin kokusundan kendimi zor atarken sol tarafta nehir üstünde asma köprüyü andıran ahşap köprü ve nehrin içinde kurulan masalar gözüme çarpıyor. Gençler nehirin ortasında masalarını kurup ayaklarını suyun içine bırakarak nargile keyfi sürüyorlar. Gençlerin biraz ilerisinde başka bir aile de çoluk çocuk suyun içinde yemek yemenin keyfini sürüyor. Tabi havalar sıcak olunca serinlemenin başka yolu bu olsa gerek. Nehirin her iki yakasında koşuşturma hâkim. Her iki yakada kurulan masalar ve çevresinde oturmuş bekleyen aile bireyleri için mangallar yelleniyor. Tabi tandırda pişirilen ekmek ve katıklı ekmekler de servis ediliyor. Bu enfes yemek kokusu ve mangalda pişirilen ızgaralar varken acıkmamak elde değil. Hemen oturacak yer bakınırken beni Soner Bey karşıladı. Kendisi buranın işletmecisi olduğunu söyledi. Hemen yakınımızda bulunan masayı toparlayıp buyur etti. Masaya oturur oturmaz susadığımı hissettim. Soğuk içecekleri sipariş ettim. İçecekleri yudumlarken katıklı ekmekleri istemeyi ihmal etmedim tabi. Mis kokusu midemi acıktırmaya yetmişti zaten. Çevre masaları ve doğa harikasını süzerken ud çalıp söyleyen birine gözüm takıldı. Ne güzel de söylüyor. Masaları dolaşarak herkesin istediği şarkıları söylüyor, tıpkı meyhanede olduğu gibi. Ben de nasibimi almak istedim ve udinin masama gelmesini sağladım. Önce kendini tanıtan udi sanatçısı Mehmet Demiray, sonra önerisi olan şarkıyı dinledim ve tabiî ki benim istediğim şarkıya sıra geldi. Ortadoğu’nun en iyi ses sanatçılarından Feyruz ve ‘Hıbbeytek’ şarkısı; Hıbbeytek Bilşıtı / Hıbbeytek Bilsayf / Natartek Bil sayf / Natartek Bilşıtı / Va gayunek Bilsayf / Va gayunek Bilşıtı / va ana yahabibi şarkısını büyük bir keyifle dinledikten sonra udimizi kendi sesinden tanımaya çalışıyoruz. “Ud sanatçısı Mehmet Demiray; 62 yaşındayım, Yıllardır bu işi yapıyorum, tabi eğitim almadığım için notasız kulak dolgusu ile çalıp söylüyorum. Birçok tanınmış sanatçılarla çalıştım, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gibi. Ve gazinolarda sahne aldım. Ama nota bilmediğim için süreklilik kazanmadı. Özellikle uzun süre Kıbrıs’ta çalıştım, Arapça ve Türkçe dillerinde repertuarım zengindir. Şimdi de yazın piknik alanlarını dolaşarak ekmeğimi bulmaya çalışıyorum. Kışın da beni tanıyan bilen eş, dost ve müşterilerim telefonla bulundukları yere beni çağırarak âşık olduğum sanatımı icra ediyorum” diyerek sözünü noktalayan sanatçımız sırayı uduna devrediyor. Sanat müziği şarkısını okuyarak masadan ayrılıyor.
Ben de son yudumları alarak masadan kalkıyorum. Piknik alanı çalışan ve yöneticilerine teşekkür ederek ayrılıyorum. Aracıma binip dönüş yoluna geçerken içimi hüzün sardı. Tuhaf bir mutluluk…Hüzünlüyüm, rüya gibi bir gündü,..
Yazı ve Fotoğraflar; Mehmet Oflazoğlu – Haziran 2011