Roma Köprüsünü kısaca anımsatmak isterim: 4 gözlü, taş bir yapı idi. Gündüz Sineması tarafından bakılınca bir kartalbaşı kabartma görülüyordu. Özgün yapısı son yüzyılda değiştirilmişti. Gravürlerde görülen yan duvarlar ve kule 19. yüzyılda yıktırılmıştı. 1950 ve 1960lı yıllarda belediyeler tarafından yapılan tadilatlarla genişletilmiş, korkuluklar değiştirilmiş, bağlantı yerlerinde çapraz genişletmeler yapılmıştı. Benim çocukluk ve okul dönmelerimde yalnızca iki köprü vardı. Roma Köprüsünden günde 4 kez geçerdim. Yukarı mahallelerde oturduğumuz sıralarda Antakya’da tek lise vardı. Antakya Lisesi tam gün ders işlenen bir okuldu. Sabah yürüyerek gider, öğle vakti eve döner, yemekten sonra yeniden okula gider ve ikindi sırasında dersler biter, eve dönerdim. Yani köprüden günde 4 kez geçerdim. Asker de günde 4 kez geçerdi. Askerlerin talim yerleri köprünün diğer yanındaydı. Her saba askerler düzgün bir yürüyüşle marş söyleyerek köprüden geçerler, talim arası yemek için kışlaya geri dönerler, öğle arası bitince yeniden talim alanına giderler, akşama kışlaya dönerler.
Köprü ve Köprübaşı yaşamımızın bir parçasıydı. Hemen herkes gibi ben de martılara ekmek atardım. Unutmadan vurgulamak gerekir; köprünün güzel ev sahipleri martılardı. Yıkılıp giden Şah Sinemasının tepesine yerleşmiş martılar köprünün çevresinde dolaşır, sulara pike yapar, bir balık alır yeniden yükselirdi. İnsanların attığı ekmek parçalarını havada kaparlardı. Nenem de bana sık sık bayat ekmekleri verir ve ben de martılara atardım. Asi’nin taranması, köprünün yıkılması sırasında martılar çekip gittiler balıklar yok oldular.
Roma Köprüsünün yıkılması ve Amik Gölünün kurutulması sırasında Antakya halkı ve basını kötü bir sınav vermişlerdir. Halk seyirci kalmış, basının büyük bir bölümü sessiz kalmış, siyasi iktidarın sözcüsü bir gazete ve iktidarın önemli bir kalesi olan DSİnin yerel yöneticileri olağanüstü bir çabayla köprünün ortadan kaldırılması için çalışmıştır. Yalnızca İskenderun gazeteleri karşı çıkmıştır.
Yıkımın üzerinden 40 yıl geçti. Roma Köprüsü yeniden yapılmalı söylemleri son yıllarda basında ve toplantılarda dillendiriliyor. 2006 Antakya Gönüllüler Derneği iyi niyetle bir kampanya başlattı.
2008 yılında kampanyanın ivmesi yükselmiştir. Köprümü Geri İstiyorum sloganına vurgu yaparak ROMA KÖPRÜSÜNÜ GERİ İSTİYORUM biçiminde düzelti yapmıştım (Serinyol Belediyesi Sitesi, Mart 2008). Bedran Cebiroğlu şiirleriyle bu konuyu canlı tuttu.
Köprünün farklı bir yere kurulması düşüncesinde olan teknik heyete “Bence bunun tartışılmasına gerek yok. Aynı yere yapılmalı. Orada yer var. Gerekirse yenisinin bir tarafı yıkılmalı ama Roma köprüsü “KÖPRÜ”ye yapılmalı.” diyerek karşı çıktım.
Hatta Mostar Köprüsüyle benzeştirenler ve onun mimarını çağıranlar bile vardı.
Bu rüzgar bir süre sonra kesildi. Yerel yönetimler işi yavaştan aldılar. Hatta gereksiz para harcamaları yaptılar. Ayrıca toplam 8 köprüyle adeta bir köprü yapma yarışına girdiler. İstanbul’da iki boğaz köprüsü var. Antakya’da Asi’nin üzeri nerdeyse tamamen kapatılacak. En son yapılan köprünün parasıyla Roma Köprüsü yapılabilirdi.
İstanbul’da yaşayan ve kalbi Antakya’da atan bir Antakyalı olarak köprünün yeniden yapılması için ben de birkaç satırla da olsa katkıda bulunmak istiyorum. 2008 yılındaki çalışmalarda da şimdiki çalışmalarda da Roma Köprüsünün asıl yerinden başka yerlere kurulması düşünüldüğünü üzülerek ve şaşırarak izliyorum. Herkesin bildiği bir KÖPRÜBAŞI vardır. Bu Roma Köprüsünü anlatan bir sözdür. Roma Köprüsü eski yerine yapılmalıdır. Müze ile mevcut köprüler arasında yer vardır. Köprüyü Su bentlerinin olduğu yere yapmak özüne ters düşer. Su bentlerine ait Naura yeniden yapılsın. Bu güzel bir düşünce. Ancak Roma Köprüsü KÖPRÜBAŞI’na yapılmalıdır.
Köprübaşı derken neyi vurgulamak istediğimi anlatayım: 1920li ve 1930lu yıllarda fotoğrafta görüldüğü gibi Köprü üzerinde ve bitişiğinde dükkânlar vardı. Daha sonraki yıllarda iki sinema Köprübaşını zenginleştirmişti. Roma Köprüsü eski yerine yapılarak Köprübaşı canlandırılabilir. Burası tamamen yayaya hizmet ederek bir canlılık sağlanabilir. Üzerinde etkinlikler yapılabilir. 23 Temmuz dönemlerinde küçük çadır dükkânlar kurulabilir, sergiler yapılabilir. Köprübaşında mutlaka sinema olmalıdır. Bunun için alınacak radikal önlemlere gereksinme vardır. Trafiğin çözümü için alınan Saray Caddesini araca kapatma kararı genişletilirse trafik sorunu da çözülebilir. Yeniden yapılacak eski köprü ve mevcut köprüler trafiğe kapatılarak yalnızca yayaya açılmalıdır. Bu uygulama trafik sorunlarını da çözebilir. Kurtuluş Caddesi, Kemal Paşa Caddesi ve ana köprü trafiğe kapatılırsa Köprübaşı işlevi oluşacaktır. Mevcut 4 araç köprüsü araç trafiği için yeterlidir. Kurtuluş Caddesine de bir tramvay da yapılabilirse önemli aşamalar yapılmış olur. Böylelikle köprübaşı yayalar ve etkinlikler için önemli bir merkez oluşturur.
Roma Köprüsü ve Köprübaşı oluştuğunda Antakya 40 yıl önceki ayıbı temizlemiş olur.
Arif Okay Nisan 2011
Roma Köprüsü
Köprü bizleri bir başka yere, karşı yakaya bağlayan, ama ona mecbur kaldığımız için yani bir başka yerden geçemediğimiz için herhangi bir bağlayandan çok daha önemli bir bağlayıcıdır. Bir başka yakadakiler olmasa kendimizin de olamadığı bu bağlanma, kendimizi ancak ötekilerle düşünebileceğimiz bir mecra açar ki; karşımızdakini gördüğümüzde, ancak kendimiz olabiliriz.
Oysa, Asi köprüsü bundan çok daha fazlasını taşıyordu, yorgun taşlarında o Antakya’nın iki yakasını, yani insanlarını birbirine bağlamakla kalmıyor aynı zamanda bu insanları geçmişlerine de bağlıyordu. Bizi birden çok yere bağlıyordu; içimizdeki bize ve dışımızdaki bize. Yeni köprüler yapıldığında karşı yakayla bağlanma seçeneklerimizin artması mümkün olsa da yeni köprülerin, eski köprünün yerini tutması mümkün değildir. Çünkü eski köprü bizleri geçmişte yaşamış nice kuşaktan insanların, yalın ayaklarıyla, atlı arabalarıyla ve yük eşeklerinin arkasında yürürken damlattıkları terleriyle, aşındırdıkları mermer taşlarda bıraktıkları izlerle bizlere tarihin ağır yükünü sırtımızda taşıdığımız bilincini verirler. İşte köprüyü yıkan zihniyet bu bağlanmayı koparmak amacıyla hareket eden zihniyettir. Modernizmin ilerleme saplantısı ve kendi sermaye dolayımlı bağlanmaların önünde engel teşkil edebilecek her türlü eski bağlanmaları ortadan kaldırmak gerekli bir şeydir. Tarihi yapıların müzelere toplanması, toplanamayanın kendilerinin seyirlik hale getirilmesi ve turizmin demirbaşı haline getirilmesi bu nesnelerin tarihle bağlayıcı özelliklerini budayıp onun yerine sermaye bağlanımlarına araç haline getirmek değil midir?.
Özellikle bir başkasının tarihine ait olanlara düşmanca davranmak, “sonsuzdan beri burada ben yaşıyordum ve bu şekilde yaşıyordum” yalanıyla herkesi tekleştirmek çabasından kaynaklanmıyor mu? Kısa erimli düşününce bu tekleşme sermayenin ihtiyaçları açısından bir kurtarıcı gibi görünse de; uzun vadede ölümcül sonuçları olacaktır. İşte geçmişi özlemek bir nebze olsun bu ölümcül etkilere karşı insanlığa yeni yaşam alanları açmaktır.
Ama bu tarih düşmanlığı sadece kötü niyetli odaklara indirgenecek bir şey değil. Bu bütün bir toplumun içine sinmiş kötü bir duygu. Bazıları halen aramızda olan Samandağ’ın eski toprakları bilir; Samandağ’ın çoğu eski evinin, şimdiki kaymakamlık, eski Atatürk ilkokulu gibi kamu binalarının temelleri hep antik ve yakın geçmiş yapıların taşlarıyla yapılmıştır. Bu yapılar taş ticareti için yağmalanmış ve bu işten büyük paralar kazanılmıştır. Umarım bir gün bu taş ticaretinde çalışmış birileri bu konuda bizleri aydınlatacak bir öyküyle aramıza teşrif eder.
Dr İhsan Özal Nisan 2011
Antakya Ve Tarihe Mal Olmuş Roma Köprüsü
Antakya kurulmadan önce tarihçiler Silpius’da (Habib Neccar Dağı) Lopolis, (Bu günkü Harbiye) Civarında Herakleia ve Silpius’un tepesinde Kasiotis üç yerleşim kentlerinden bahsederler…
Antakya denilen şehir henüz yoktu…
Tarihçiler der ki Antakya Seleucus’lar tarafından kuruldu. Bazı kaynaklar da Antakya şehrini Büyük İskender kurdu diye yazar. İ.Ö. 300 yılı 22 Mayısta. Aynı tarihin nisan ayında SELEUCİA PİERA (şimdiki Samandağ), Seleucus Krallığının başkenti olmuştu.
Samandağ başkent, Antakya kuruldu daha köprü yoktu..,
“İ.Ö. 64 yılında Antakya Roma egemenliğine girdi. Daha sonra İ.Ö. 47 de Roma kralı Sezar Antakya’nın bağımsızlığını geri verir.
Sezar Antakya’da Saray, Mabet , Tiyatro, Su kemeri ve Umumi hamam inşa ettiğinde daha köprü yoktu…
Augustos döneminde (İ.Ö. 31 / İ.S. 14) Antakya’da her dört yılda bir tekrar edilecek olan Olimpiyatlar başladı…
2. Yüzyıla doğru Antakya’nın nüfusu 200/300 bin iken
Ve İmparator Trajan’nın (İ.S.98/117) Antakya’da krallığı hüküm sürerken “
Antakya’da köprü daha kurulmamıştı…
“Muhtelif dönemlerdeki krallardan sonra İmparator DİOCLETİAN (İ.S.284/305)
Antakya’da 285 Yılında sayısız önemli eserle birlikte konusunu ettiğimiz
Tarihi Roma köprüsünü inşa eder…
İmparator Büyük Konstantin’in (Constantinus Magnus, 306-337) Pers hükümdarı Şapur II.’nin 337 yılında Mezopotamya’ya saldırdığında… İmparator Constantius II (337-361) ve sonra İmparator Julian (361-363) tarafından İran’a yapılan seferlerde Antakya üs olarak kullanıldığında…”
Roma köprüsü şehrin en önemli eserleri arasında idi…
“Antakya’nın yerini suyunu ve havasını çok seven Valens’in imparatorluğu döneminde (364-378), ve 365 tarihindeki zelzeleden zarar gören Antakya vergiden muaf tutulurken…”
Roma köprüsü ayaktaydı…
“İmparator Theodosius I (379-395) döneminde ise kentin yerleşim alanı büyütülmüş, Asi nehri üzerindeki bu köprü (Roma köprüsü) genişletilerek üstü örtülü hale getirildi.
Batı Hunlarının doğu bölümüne ait olan, Kursık ve Basık komutasındaki Hun atlıları Çukurova’yı istila ettikten sonra, Ortadoğu’nun en sağlam surları ile korunan Urfa ve Antakya kalelerini kuşattılar… “
Fakat Roma köprüsünü Antakya’lılar kullanıyorlardı…
“Araplar 634 yılından itibaren Bizans topraklarını istila etmeğe başladı. Araplar Antakya kralı Heraclius döneminde 20 Ağustos 636 da yapılan Yermük savaşında, Bizans kuvvetlerine karşı zafer kazandı… Bu savaşla birlikte 9 asırdır Antakya’da hüküm süren Roma imparatorluğu sona ermişti.”
Ama Roma köprüsü oradaydı…
“840 yılında Abbasi Halifeliği hakimiyetindeki Antakya’da Halife Mutasım devrinde Bizanslıların, deniz yoluyla kenti basarak tacirleri soymaları ve halkı esir etmeleri üzerine Mutasım’ın emri ile bir kale inşa olundu.
865 yılında vukubulan büyük zelzele, Lazkiye ile birlikte Antakya’da da büyük zarara neden olurken, 1500 bina tahrip oldu ve surlar üzerindeki 90 kule yıkıldı.”
Ama Roma köprüsü hala Asi nehri üzerinde vazifesini yerine getiriyordu…
“Bizans imparatoru Nikephorus Phokas 966 yılında Antakya surları önüne geldi, fakat bir şey yapamadan geri çekildi. 968 yılında ikinci kez Antakya üzerine yürüyen imparator, kenti kuşattı. Bu kuşatmadan sonra harekatı devam ettiren ordu kumandanları Petros Phocas ve Mikhail Burtzes, 28 Ekim 968’de Antakya’yı ele geçirdiler.
Aralarında bir ok atımı mesafe bulunan 400 kulenin yer aldığı muhteşem surlar, tamir ve takviye edildi. Kentin Halep çıkışındaki St. Paul kapısı ile Lazkiye yolu üzerinde Daphne (Harbiye) çıkışındaki St. George kapısı ve Asi’yi geçen köprü ile bu yol üzerindeki St. Simeon kapısı onarıldı.
971 ve 994 yılında Fatimiler Antakya’yı ele geçirmek için Bizanslılarla savaştılar fakat netice alamadan çekildiler.
997 yılında Dukas Domasticus ile Araplar arasında Bizans Ordusunun mağlubiyeti ve Domasticus’un ölümüyle sonuçlanan savaştan sonra Antakya’yı zapteden Araplar kenti yağma ederek ahalisini öldürdüler ve civardaki köyleri yakarak çekildiler. 8 Mart 1058”
Roma köprüsü bütün heybetiyle Antakya’nın orta yerindeydi…
1071 / 1078 yılları arasında Selçuklu birliklerinin yaptığı akınlar yanında, yöreye yerleşmiş olan Türkmenler de yaptıkları akınlarla Bizans topraklarını taciz etmekte idiler. 1077 yılında Ahmedşah isimli Türkmen Beyi Halep emirliğine bağlı güçlerle Antakya’yı kuşatmış ve 5 bin altın karşılığı kuşatmaya son vermiştir.”
Fakat Roma köprüsü yerindeydi…
“Batıdan gelen Haçlı orduları, 1097 yılı Ekim ayında Antakya Valisi Yağı Siyan’ın hakimiyet bölgesine girdiler. Hıristiyan alemindeki dört Ortodoks patriklik merkezinden biri Antakya’daydı. Diğerleri Kudüs ve İskenderiye’de bulunuyordu. İstanbul, cihan patrikliği olarak hepsinin üstünde idi. “
Roma köprüsü Haçlıları da gördü…
“18 Mayıs 1268’de saldırıya geçen Memluk ordusu, Antakya’nın uzun süre direnmesine imkan vermedi ve surların Silpius’a yükselmeye başladığı bir noktadan kente girmeyi başardı. Böylece yüzyetmişbeş yıldan beri süren Antakya Prensliği halindeki son Hıristiyan hakimiyeti nihayet buldu ve Antakya bir daha el değiştirmemek üzere İslam hakimiyetine geçti.”
Memluklular’da Roma köprüsünü kullandı…
“Antakya 1516 yılında Osmanlı şehri oldu…
Ayrıca Hac yolunda olması nedeniyle hacılar için de bir uğrak yeri idi. Sadrazam Moralı Hasan Paşa H. 1115/M1703- 1704 yılında hacılar için Antakya’da bir cami, bir imaret, bir mektep ve bir de hamam vakfetmiştir.”
Ve Roma Köprüsü Osmanlı döneminde de ayaktaydı…
Antakya 1918’de Fransız işgaline uğradı. 1938’de bağımsız bir devlet statüsü kazandı. 1939’da da Hatay Devlet Meclisi’nin verdiği kararla Türkiye’ye bağlandı…
Roma Köprüsünü dedelerimizin babası dedelerimiz kullandı…
Yıl 1970 Tarihi Roma Taş köprüsünün kaderi belli oldu. Anıtlar Yüksek Kurulu kararını değiştirerek yıkıma karar verdi…
Gerekçe: Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da binyediyüz yıldır ayakta duran Roma köprüsünün boşaltım kapasitesinin azlığı öne sürülerek yeni bir köprü yapılması bir raporla ilgili makamlara sunuldu. Rapordaki bilgiler ışığında gölün sularının hızla boşaltılması için tarihi köprü yıkılmıştı…
Köprü üzerinde insanların elinden ekmek yiyen martılar da kayboldu….
Babalarımızın üstünden geçtiği köprü Roma köprüsü idi..
Ve ilk balyoz darbesi indi… 1970 yılının Nisan’ında…
Biz de Roma köprüsünden geçmek istiyoruz..
Sevdiklerimizle birlikte.. Sevdiklerimize doğru…
Herkesi buluşturan, Antakya’nın sembolü o tarihi köprü
barışın, dostluğun, sevginin köprüsüdür…
Çocuklarım, torunlarım da geçsinler o köprüden…
Antakya’ya gezmeye gelenler de martılara o köprüden
Ekmek te atabilsinler…
Bilmek istiyorum tarihi eserlerimize bu düşmanlık neden?
Fahir Semir Abacı Nisan 2011